Header ADS

Son Dakika

14 Nisan 2009 Salı

Semih Şentürk maçtaki kavgadan pişman olmuş! Peki ya Arda?

Profesyonel futbol yaşantısında ilk kez kırmızı kart gördüğünü vurgulayan Semih Şentürk, görüşlerini açıkladı

Galatasaray ile yapılan derbi maçın son anlarında, rakip futbolcu Arda Turan ile karıştığı kavga sonucu kırmızı kart gören Fenerbahçeli futbolcu Semih Şentürk, kırmızı kartı kendisine yakıştıramadığını söyledi.
Semih, kulübün resmi internet sitesinde yaptığı açıklamada, derbi maç sonrası hayatının en kötü gecelerinden birini geçirdiğini belirterek, "Yaşanılanlardan büyük üzüntü ve huzursuzluk duydum. Tüm gece kendime 'Biz ne yaptık böyle' sorusunu sorup durdum. Tüm Türkiye'nin gözü önünde, ülkemizin idol oyuncuları olarak yaptıklarımız bize hiç yakışmadı" ifadesini kullandı.
Profesyonel futbol yaşantısında ilk kez kırmızı kart gördüğünü vurgulayan Semih Şentürk, görüşlerini şöyle açıkladı:
"Kırmızı kartı kendime hiç yakıştıramadım. Bir futbolcu maçın heyecanı, stresi ve yaşadığı baskı nedeniyle çok sağlıklı düşünemeyebilir. Çoğu zaman dışarıda çok sakin kişiliği olan futbolcular bile saha içinde farklı bir kimliğe bürünebilir. Ben genellikle sinirlerine hakim olabilen, sakin bir kişiliğe sahibimdir, ancak bu kez maçın aşırı gerginliğinden ben de etkilendim."
"ARDA BENİM İÇİN BİR KARDEŞ"
Maçın son dakikalarında çıkan olaylarda asıl amacının ortalığı yatıştırmak olduğunu ifade eden Semih, Arda'yı ayırmak isterken kontrolsüzce yaptığı sert hareketin hem Arda hem de izleyenler tarafından yanlış algılandığını belirtti.
Semih, şunları kaydetti:
"Arda'nın verdiği tepki sonrası benim de sinirlerim boşaldı ve kimsenin görmek istemediği o tatsız olaylar ortaya çıktı. Arda benim için çok farklı biri. Bir rakip, bir meslektaştan öte, benim için bir kardeş. Avrupa Şampiyonası sırasında yaklaşık 45 gün boyunca milli takımda Arda ile yediğim içtiğim ayrı gitmedi. Birlikte sevindik, birlikte üzüldük. Daha sonraki milli takım kamplarında da durum aynıydı. Gerçek bir abi kardeşin ilişkisi ancak bizimki kadar olabilirdi. Böylesi bir ilişkinin, anlık bir sinir ve tepki sonucu bozulmasına ne ben, ne de Arda izin verir."
Tüm futbolseverlerden, onları böylesi olaylara tanıklık ettirdikleri ve kendilerine yakışmayan davranışlarda bulundukları için özür dileyen Semih,açıklamasını şöyle tamamladı:
"Canım kardeşim, sevgili Arda ile birlikte böyle bir olaya karışmış olmaktan duyduğum üzüntüyü de belirtmek istiyorum. Ben kendi adıma bir daha böyle bir olaya karışmayacağımın sözünü veriyorum."

Evet,Okan'a aşığım" Asena Okan Bayülgen'i öve öve bitiremedi!


"Okan çok farklı, o bambaşka" İşte Asena'nın Akşam Gazetesine verdiği o çok özel röportaj...


Başıma gelmeyen kalmadı!

Onu dans ederken beğenmemek ve tanıyınca da sevmemek mümkün değil; peki neden işini gücünü yapan, kendi halinde, tatlı bir kadınla bu kadar uğraşırlar? Asena'ya sordum...


Geçen yıl bir televizyon programı yapıyordu ve beni de konuk olarak çağırmıştı. 'Bir programda halay çeker misin' diye sorsalar, elbette hayır derim. Ama Asena'ya diyememiştim, okuyucumun beni kınadığı yüzlerce mail aldığım gün karar verdim; 'Ben de Asena ile röportaj yapacağım ve ona etmediğimi bırakmayacağım'...
Hiç de öyle olmadı elbette, birbirimizi o kadar sevdik ki, 'sizli bizli' başlayan konuşmamız, kol kola ve 'görüşelim mutlaka' temennileri ile bitti. Bazı insanların adını anmayıp, bilhassa pas geçerek; gülüp eğlenerek sohbet ettik. Yakında Asena'nın kadınları hem dans ettireceği hem de zayıflatacağı bir projeyi de başlayacağını müjdelemek isterim; ilk öğrencisi de ben olacağım...

Sizin iş bulmanıza gerçekten de engel olunmuş muydu bir dönem?
Oldu öyle şeyler ama insanların ne yapacağına kendi karar vermesi lazım. Kimse bana şimdi, 'şunu şöyle yap, bunu işe al, bunu alma' diyemez. Bunu ancak özgüvensiz, aciz ve basit insanlar yapar. Bir dönem başıma geldi böyle şeyler.
Siz birine bilerek zarar verir misiniz, çok incinirseniz eğer?Babaannem der ki hep, 'acele etme kızım Allah'ın acelesi yoktur'. Ben, bana kötülük yapanları Allah'a havale ederim
CD'niz piyasaya çıkalı ne kadar oldu?
CD çıkalı 4 ay oldu. Ama hiç PR çalışması yapmadım. Birçok insan yeni zannediyor bu yüzden. Satış beklentim yoktu. Asena'nın en sevdiği dansları koydum içine ve bir de ekstralara giderken farklı bir konumda olmak istedim.
Asena derken başka birinden bahsettiniz gibi geldi bana, sahnede başka biri mi var yoksa?
Ben o dengeyi çok iyi kurarım, sahnedeki ve sahne dışındaki insan aynı elbette ama beni sahnede gören, sokakta tanıyamaz.
BEN OKAN'A AŞIĞIM!
İki hafta önce Disko Kralı'nda Okan Bey dalga geçer gibi konuştu ama siz çok sakindiniz?
Ben iki sene önce Okan'ın programına katılmış ve programı mahvetmiştim, kendimi de rezil etmiştim haliyle. İçimden geldiği gibi davrandım ama kimileri bana kızdı kimileri aferin dedi. Ben Okan Bayülgen'i çok severim. Ama aşk değil bu; bir idole, bir kahramana, bir hocaya duyulan sevgi gibi. Bir müthiş beyine aşk. O zaman da programda şöyle olmuştu, o kadar çok seviyorum ki gözünün içine bakıyorum, bir baktım kaç saat geçti ama benimle konuşan yok. Ata Demirer vardı ve sürekli onunla konuştu. Ben de kıskandım, o kadar sevdiğim, aşık olduğum adam benimle konuşmuyor (gülüyoruz). Olayı abarttım ve 'keşke sadece onu çağırsaydınız, hasret giderirdiniz, beni neden çağırdınız' dedim; surat astım. Sonra üzüldüm yaptıklarıma.
Kavga falan olmadı ki neden üzüldünüz?
Bazıları demiş ki 'Asena ne aldı da çıktı programa'. Oysa ben içki ve sigara kullanmayan bir insanım. Kendimi basit, aşüfte diyeceğim olmayacak (gülüyoruz) ama değişik bir şekle soktum, olmadığım biri gibi davrandım. Ama iki sene sonra yine programdan aradıkları zaman uslu davranmaya karar verdim. Kendim gibi oldum bu defa.
Sigara-içki içmem dediniz, gece hayatında olanların hep içki içtiği düşünülür oysa?
Çok içki içen var, içki içmeden sahneye çıkamayanlar var. Ben anlamam bunu, 'sen anlamazsın çünkü bilmiyorsun' derler. Ama onlar rahatlamak için içerler sahneden önce bir kadeh. Ben sadece müzikle rahatlarım. Biri bir hata yapıp kötü olduğu zaman hepimize mal ediliyor.
Zaten dans, içki içerek yapılmaz ki?
Benim fiziğime bakan insan kullanmadığımı hemen anlar. Bu direnç ve dinamizm nereden geliyor belli. Kick-box yapıyorum; spor hayatım hep vardı, danstan önce de. Şöyle düşünün bir pırlanta var elinizde ve işliyorsunuz. Geçmişte vücut geliştirme de yapmıştım.
Okan'dan bahsederken zekasını seviyorum demiştiniz; bir erkekte en beğendiniz özellik midir zeka? Kendinize sevgili seçerken, saydığınız beklentilerle çelişmediniz mi?
Ben Okan Bayülgen üzerinden cevap vereyim. Onun zekasını, aklını, bilgisini çok seviyorum. Onu dinlerken kendimden geçiyorum, etkilenmemek mümkün değil.
Bir erkeği 'zeka'sı yakışıklı gösterebiliyor yani, yoksa adamın fiziği ortada, yakışıklı falan değil!
Aa yapmayın ama, Okan çok farklı, o bambaşka.
Bu örnekten hareketle, bir erkeği beğenirseniz ona laf söyletmeyeceğinizi anlıyorum?
Doğru, laf söyletmem sevdiklerime.
ALMANYA'DA PROGRAM YAPMAK İSTİYORUM
Çarkıfelek'ten ayrılırken size bir program yaptırılacağı söylendi mi, böyle bir söz verildi mi?
Hayır, böyle bir şey olmadı, oradan ayrıldım o kadar. Zaten şimdi yurtdışında yapacağım bir format üzerinde çalışıyorum. Mesela oryantal dans yarışmasının Almanya'da yapılmasını isterim, oradaki tek Türk jüri üyesi de ben olmalıyım. Stüdyosundan, seyircisine herkes Alman olacak, yarışmacılar da. Çeşitli meslek ve yaştan insana oryantal öğretmek ve yarışmalarını sağlamak isterim.
Burada da yapılabilir!
Yapamazlar, yurtdışında daha iyi olur zaten. Haftada bir gün de dans edeceğim ben programda, düşünsene. Bizim insanların kafası pek çalışmadığı ve hep basit işlere yöneldikleri için yapamazlar.
'Ünlü'lerin camiasından dostunuz var mı?
Benim dostlarım hiç o camiadan değil. Dostlarım bambaşka işlerden.
Dans etmek öğretilebilir mi?
Sadece öğretebilirsiniz ama ruh katamazsınız. Benim dansımın bir özelliği vardır, ruhumu dansla anlatırım. O gün ne yaşıyorsam dansla anlatırım. Bakıyorsunuz şıkkıdı şıkkıdı oynuyorlar.
Bir de Asena hareketleri var değil mi?Patentli hareketlerim var birkaç tane. Kostümle ilgili devrim yapmıştım, elbise gibi yaptırmıştım kostümlerimi.
Kendinizi beğenmediğinizi söylediniz hep, bence özgüveni olan insan kendiyle dalga geçer!
Ben her zaman şunu derim; benden iyi olan, güzel olan, başka türlü dans eden insanlar var. Ben çok güzel değilim ama vücudum çok güzel dermişim (gülüyoruz).
Rakip de çıkartıyorlar size?Başta insanlara komik gelen hareketlerim vardı, sonra herkes yapmaya başladı. Rakip çıkartıyorlar bana, ben artık hocalık yapan biriyim. Katmayın beni bu işlere.
Fazla mütevazı davrandınız ama?Şöyle gelişti, bana sordular 'güzel misiniz' diye.
Siz de kepçe kulak yaptınız, gözlerinizi şaşı yaptınız kameralara?
(Gülüyoruz) Yaptım evet ve 'kendimi bilmiyor muyum' dedim? Aynaya bakınca 'kadına bak doyamadım güzelliğine' demiyorum. Güzel nedir anlarım ben, bir yarışmada hemen ilk üçü tahmin edebilirim.
Bence çok güzelsiniz...(Gülüyoruz) Sizin anladığınız gibi anlasalar güzelliği, sırtımız yere gelmez vallahi. Ben de sizin dudaklarınıza hasta oldum.
Sizin yüz şeklinizi tüm plastik cerrahlar kusursuz güzellik olarak tarif ediyorlar, elmacık kemikler çıkık ve armut şeklinde bir yüz.
Bana iltifat ettiniz galiba armut diyerek (gülüyoruz), çok teşekkürler. Bir doktora 'elmacık kemiklerimi aldırmak istiyorum' demiştim. Doktor az kalsın dövecekti beni.
DANS ETMEK İÇİN PARA BİLE VERDİĞİM OLMUŞTU
Asena olana kadar neler geldi başınıza?
Başıma gelmeyen kalmadı, pişmiş tavuğun başına gelmez. Çok zor oldu tabii. İlk başladığım zamanlarda para kazanmadım. Sahneye çıkartsınlar diye dil döktüm, bizim anlaştığımız bir dansöz var, sana para vermeyiz dediler. Olsun, dedim; ben yine de çıkayım, siz bir deneyin beni. Ama hiç kimse de pişman olmadı. Amacım o zaman, babaanneme kendimi ispatlamak ve onu el üstünde tutmaktı. 20'li yaşlardaydım, çok çabaladım. Üstüne para bile verdim dans etmek için.
Klasik Asena hareketleri nasıl belirlendi?
Kendimi kasete aldırır ve evde seyrederdim. Aman Allah'ım ne garip, ne çirkin derdim. Hiç dayanamazdım kendimi seyretmeye ama seyrettikçe de yonttum kendimi. Hareketler de belirginleşti, dansım da. Dünya dansçılarını da çok seyrettim.
Halka mı kendinizi kabul ettirmek kolay oldu, sizin camiaya mı?
Halk daha çabuk kabullendi beni, şöyle diyeyim 'halk aradığını buldu' (gülüyoruz). Yani 'işte bu' dediler, öyle hissettim.
Siz dansözlüğü çocuklara bile benimsettiniz. Küçük Asenacıklarla doldu ülke!
Benim duruşumla alakalı bu. En erkek gibi olan da bendim, çocuk ruhluyum da. Doğru olanı yaptım, onlar da benimsediler. 'İki döneceğim' mantığı ile dans edersen, izleyenlere ne verebilirsin?
Dans dersi veriyor musunuz?
Kültür Üniversitesi'nde ders veriyorum iki aydır, ama kısa süre içinde benden herkes dans dersi almaya başlayacak sabit bir yerde. Yapacağım işte kadınları zayıflatacağım da. Müthiş bir program uygulayacağım kadınlara.
Siz dans ederken bambaşkasınız, söylemeden edemeyeceğim...
Ertuğrul Özkök de söylemişti bana, hatta dansımla ilgili bir yazı da yazmıştı. Beni gece dans ederken seyretmişti, ertesi gün havaalanında valiz beklerken görmüştü ve tanıyamamıştı. 'O kadın sen misin' diye sormuştu, inanamamıştı.
ZIDANE ÇOK YAKIŞIKLI
Aşk var mı aşk?
Eski erkek arkadaşımdan ayrılalı 1 yıl oldu ama aşk da yok, kalbimi çarptıran kimse de yok. Çok arkadaşım var gezip tozduğum. Kendimi tebrik ediyorum.
Bir erkekte ne olması lazım, sizin sevgiliniz olması için?
Bir kere sportif olmalı, yanıma yakışmalı. Yani şöyle koluna girince herkes ona da bakmalı. Dış görünüş çok önemli, önemsiz diyeni anlayamam. Vay be demeleri lazım. Demeseler de olur ama en önce insanın dış görünüşüne bakılır.
Çirkin ama ruhu güzel diyemem.
Dediniz bir dönem!
Yok demem (gülüyoruz).
Kim mesela yakışıklı erkek?
Fransız futbolcu Zidane, emekli oldu şimdi.
Güzel kadın desem?
Monica Bellucci derim. Linda Evangelista var eski mankenlerden. Brooke Shields'i beğenirdim genç kızken ama yıllar geçince çok değişti. Acaba dedim, biz de yaşlanınca öyle mi olacağız (gülüyoruz).
Siz hiç oyunculuğu denediniz mi?
Çok teklif geliyor şekerim (gülüyoruz). Bizde yapımcıların, yönetmenlerin ezberlediği isimler var, hep onlarla çalışırlar. Kimsenin aklına yeni ve farklı biri gelmez.
Asena Hanım, size bir teklifim olacak. Benim bir dizi projem var, bir karakter yazdım tam size göre. Çalışalım mı beraber?
Neden olmasın, hadi anlatsanıza senaryoyu...
ELİF AKTUĞ/Akşam

9 Nisan 2009 Perşembe

Dünya'da bir tek Türkler kalsa neler olurdu? Yalnızca biz olsaydık?



Bir sabah uyanıyoruz ve bir bakıyoruz ki dünya sular altında kalmış. Su üstünde kalan tek kara parçası var; o da Türkiye


Koca gezegende 70 milyon Türk'ten başka kimse kalmamış. İlk tepkiler ne olurdu dersiniz?.. Buyurun bakalım......:
*Amma balık yeriz artık be!

*'Türk'ün Türk'ten başka dostu yok' derlerdi de inanmazdım.

* Tam da Uluslararası ilişkiler' bölümünü kazanmıştık.

* Şansa bak! Artık ne ihracat kaldı ne de ithalat...

* Nihayet cari açığı, dış açığını filan sıfırladık...

* ülke olmak için ilk başvuran ilimiz Yalova oldu.

* Tarkan'ın İngilizce albümü raflarda kaldı...

* Bakanlar Kurulu kararı ile sularımız 12 bin mile çıkarıldı...

* Piyasaya sahte dolar ve Euro sürmekten tutuklanan kalpazanlar kendileriyle dalga geçen polislere saldırdı...

* Ankara'da resmi temaslarda bulunan Fransa Cumhurbaşkanı ,T.C.vatandaşı olmak için başvurdu. Türkiye Birliği'ne alınması için referandum yapılacak...

* Stratejik açıdan hiçbir önemimiz kalmadı, ama artık ne önemi var.

* ülkemizde bulunan yabancı turistler 'Ne iş olsa yaparım abi' diyip iş aramaya başladı.

* Apo 'Atın beni denizlere' deyip sürekli ağlıyor komutanım!...

* Heyyooo!... Dünya Coğrafyası'ndan yırttık oğlum,dersler boş geçecek...

* Edirne'den Ardahan'a gidilir mi be.. Dünyanın öteki ucu!!

* Şimdi işin yoksa 4 yılda bir Olimpiyat düzenle.

"Baskılara karşı dayanamıyorum" Mehmet Ali Erbil seçimlere giriyor!!!



Yerel seçim öncesi yaptığı açıklamalarla dikkat çeken Erbil canlı yayında açıkladı.

YEREL seçim öncesi yaptığı siyasi açıklamalarla dikkat çeken Mehmet Ali Erbil, siyasete gireceğini açıkladı. 50 Sarışın programında konuşan Erbil, "Baskılara karşı dayanamıyorum. Gelecek seçimlerde Karaköy Muhtar adayı olacağım. Madem siyasete giriyorum, bari deniz kenarı olsun" dedi. (Habertürk Magazin)

GİSDER Mey Rakı'nın iletişim ajansı mı oldu? Ali Atıf Bir yazıyor!

Burgaz Rakı ile Mey İçki arasındaki gizli savaş Geleneksel Alkollü İçki Üreticileri Derneği (GİSDER)'nin tam sayfa reklamıyla ilginç bir boyuta ulaştı. Ali Atıf Hoca ilandaki tuhaflıkları bakın nasıl gördü?



Kahraman Burgaz Süper Texas Pasific'e karşı
GİSDER'in dün tam sayfa yayınlanan reklamında iyi bir rakıda (daha doğrusu temiz bir rakıda olması gereken özelliklere) olması gereken özelliklere bir yenisi daha ekleniyordu: Vergisini ödemiş olmak!
Reklamın metninde vergi dışı başka konular olsa da (örneğin halk sağlığını riske atar gibi... Vergiyle halk sağlığının ne ilişkisi varsa...) adresi belli: Hayyam Garipoğlu'nun sahip olduğu Burgaz Rakı...
Aslında biraz bu işlerden anlayan tam sayfa GİSDER reklamının özellikle Mey'in (Efe'nin bile değil) pazarlama amaçlarına ulaşmasını amaçlayan, rekabete set çekmeye çalışan bir "ikna" etkinliği olduğunu anlar.
Konuyu biliyorsunuz Burgaz Rakı uzun süredir uyguladığı düşük fiyat politikası ile (70'lik 19.90'a satarak) son üç yılda % 5 pazar payından % 30 pazar payına ulaştı...
O zamana kadar rakının bu fiyata satılmayacağını söyleyen ve 27 TL'ye rakı satan büyük rakip Mey bile (eski Tekel, en büyük ortak da Amerikalı Texas Pasific Grup) İzmir isimli rakısını 18.90'a, Efe ise klasik Efe'yi 19.90 satmaya başladı... Ancak bu indirimler yetmedi Burgaz saldırgan satış politikaları ile pazarı iyice domine etmeye başladı...
Votka pazarında ise durum farklı olmadı... Burgaz A.Ş. 19.90'a sattığı İstanblue markalı votkası ile pazarın % 40'ını aldı... En yakın rakibi Mey'in votkası ise % 28 pazar payında kaldı...
Bir iki ay önce ise ortaya ilginç bir iddia atıldı...
Bu iddiaya göre Burgaz'ın 70'lik şişelere 20'lik bandrol yapıştırdığı, bu yolla şişe başına 8 TL vergi kaçırdığı iddia edildi...
Devreye TMSF, TAPDK ve Maliye sokuldu... Ortada kanıt falan yokken de Burgaz A.Ş vergi kaçakçılığı işi, başta Mey olmak üzere rakipler tarafından köpürtüldü (Bunun tam teknik adı budur!)
Burgaz A.Ş ise dolum sırasında 4100 şişede hata olduğunu kabul ediyor. Ama 10 bin şişe 35'liğe de 150'lik bandrol yapıştırıldığını, devlet lehine bu hatadan ise kimsenin söz etmediğini vurguluyor. Ancak Hayyam Garipoğlu'nun Burgaz'ı genel olarak kurumsal söylemini, kimliğini, imajını doğru yönetemediği için söyledikleri sesi yüksek çıkan, iletişimi daha iyi yöneten rakiplerinin gölgesi altında kalıyor...
(Aslına bakarsanız Hayyam Garipoğlu'nun bugüne kadar başına ne geldiyse kurumsal olarak kendini ifade edememesinden kaynaklandığını görebilirsiniz. Dikkat ederseniz ortada kurumsal bir yapıdan söz edilemiyor, sadece kişiden söz ediliyor.)
Bu arada pazarın büyük oyuncusu Mey'in kontrolündeki GİSDER Burgaz A.Ş'den "bandrol" konusunda bilgi istiyor. Bu tavra sinirlenen Burgaz A.Ş işe GİSDER'den istifa ediyor.
GİSDER de "sivil toplum kuruluşu" sıfatıyla etkili olmak ve pazarı yönlendirmek üzere Burgaz A.Ş'ye başta sözünü ettiğimiz reklamla isim vermeden savaş açıyor.
GİSDER taktiği bana biraz garip ve etik olmayan bir iletişim taktiği olarak geldi açıkçası..
Sanki üretimi, satışı iyi yapan kahraman Burgaz A.Ş, kurumsal iletişimini iyi yönetemediği için, iletişimini iyi yöneten Amerikalı süper rakibi tarafından aslanların önüne atılıp parçalanmaya çalışılıyor gibi...
İşin ilginci de ne biliyor musunuz? Burgaz'ın hâlâ aynı fiyattan piyasaya mal vermesi... Rakibin ana ürününden % 30 aşağıda fiyatla rakı ve votka satmaya devam etmesi...
Eğer bandrol olayı doğrusu ise Burgaz'ın bu zamana kadar fiyatını yükseltmesi gerekmez miydi?
Bu olayı takip edeceğim... Bakalım Burgaz ve Mey arasındaki fiyat makası ne zaman daralacak? Daralmaz ise... O zaman ne yapacağımıza bakarız
ALİ ATIF BİR/ BUGÜN

Sabetay Sevi'nin doğduğu ev nerede bulundu? Sabetaycılar ne istedi?Sabetay Sevi'nin doğduğu ev nerede bulundu? Sabetaycılar ne istedi?

Sabetaycılığın kurucusu Sabetay Sevi'nin doğduğu ev yıkım çalışmasında ortaya çıktı



Sabetaycılığın kurucusu Sabetay Sevi'nin doğduğu ev olduğu iddia edilen bina, Agora kazılarının önünü açmak için yapılan yıkım çalışmasında ortaya çıktı.

İBADETE AÇILSIN İSTEĞİ

Cumhuriyet'e göre, Sabetayistler, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden binanın restore edilerek ibadete açılmasını isterken Büyükşehir yetkilileri ise binanın onarıldıktan sonra kazı evi olarak değerlendirileceğini açıkladı.

Tarihi Roma Agora'sını görünür kılmak için İkiçeşmelik yolu üzerinde yapılan kazılarda, 17. yüzyılda İzmir Agora'da doğduğu belirtilen Sabetay Sevi'nin evi olduğuna inanılan bina ortaya çıkarılmıştı. Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen çalışmalarda, binanın son yıllarda "çöp ev" olarak kullanıldığı öğrenildi.

Amerika, İsrail ve Türkiye'deki Sabetayist derneklerinin binanın ibadete açılması için belediyeye baskı yaptığı da öğrenildi

8 Nisan 2009 Çarşamba

Kumsalda Topuklu Ayakkabı


Paris Hilton, galiba hiçbir zaman doğal olmayı öğrenemeyecek, ya da aslında bu en doğal hallerinden biri...
Otel varisi olmak zor olsa gerek... Peşinizde sürekli kameralar, ne zaman bereden çıkacağı belli olmayan muhabirler... Bu yüzden de Paris Hilton sürekli bakımlı olmak zorunda hissediyor kendini. Ama bir de nerede ne giyeceğini bilse!
Geçtiğimiz gün kumsalda topuklu ayakkabıyla görüntülenen Hilton, bize yine geçtiğimiz hafta ayakkabısız da 'topuklu' olabildiği görüntüsünü hatırlattı.

25 Mart 2009 Çarşamba

Küçükken ne olmak istiyorlardı?

Gösteri dünyasının ünlülerinin pek çoğu henüz küçük bir çocukken günün birinde milyonların kendilerine hayran olacağını bilmiyordu. Hepsinin belli bir yaşa kadar farklı idealleri vardı. Örneğin güzel yıldız Eva Mendes, düzenli ve temiz giysilerine özenerek rahibe olmayı hayal etmiş çocukken. Ama sonra ablası rahibelere para ödenmediğini söyleyince fikrini değşitirmiş... Sonunda dünyanın en güzel oyuncularından biri oldu. İşte ünlüler ve çocukken hayal ettikleri meslekler.

Julia Roberts

Aslında veteriner olmak isterdim. Gençlik yıllarımda hayvanlar beni büyülerdi. O zamanlar veteriner olup hasta hayvanları iyileştirmenin harika bir şey olduğunu düşünürdüm.

Cameron Diaz

Küçükken Indiana Jones olmak isterdim.

Johnny Depp

Bir rock yıldızı olmak isterdim.

Prens William

Uzun zaman önce bir polis olmayı hayal ederdim. Ama daha sonra bunun iyi birf ikir olmadığını fark ettim.

Brad Pitt

Gençken ailem benim gazeteci olmam konusunda çok istekliydi. Sanırım gazeteci olsaydım iyi ve ilginç bir hayatım olurdu. Üstelik İngilizcem de gayet iyidir.

Paris Hilton

Önce veteriner olmak isterdim. Ama sonra bazen umutsuz durumlarda hayvanları vurmam ya da uyutmam gerektiğini düşündüm. Ben de bunun yerine evime bir sürü hayvan alıp bakmaya karar verdim.

Peki siz küçükken ne olmak istiyordunuz?

22 Mart 2009 Pazar

Üniversite öğrencisi zamanını nasıl geçiriyor?



Yapılan bir araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin yüzde 28'i günde iki saatten fazla müzik dinliyor. Yüzde 19'unun ise televizyon tutkunu...
19.03.09
Ankara'da yapılan araştırmada, üniversite öğrencilerinin yüzde 28'inin günlük zamanının 2 saatinden fazla bir bölümünü müzik dinlemeye ayırdığı belirlendi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Odabaş ve Yrd. Doç. Dr Coşkun Polat ile Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümü araştırma görevlisi Yonca Odabaş tarafından yapılan ''Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığı: Ankara Üniversitesi Örneği'' konulu bilimsel çalışmada, öğrencilerin müzik dinleme, bilgisayar kullanma ve televizyon izlemeye ayırdıkları süreler araştırıldı.
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Odabaş yaptığı açıklamada, bilimsel çalışmalarında Ankara Üniversitesi'nde eğitim gören 153'ü kız 304 öğrenciyle yaptıklarını, bu öğrencilerin 151'nin fen, 153'ünün de sosyal bilim eğitimi gördüğünü söyledi.
Müzik dinlemeye ayırdıkları zaman
Araştırmalarında öğrencilerin müzik dinlemek için günlük ne kadar süre ayırdıklarını belirlediklerini anlatan Odabaş, günde 2 saatten fazla müzik dinleyen öğrencilerin oranının yüzde 28 olduğunu ifade etti.
Araştırmada günde 2 saatten fazla bölümünü müzik dinleyen kız öğrencilerin oranın yüzde 36.6 olduğunu buna karşın erkek öğrenci oranın yüzde 19.2 olduğunu anlatan Odabaş, ''Günde 1 ila 2 saat arasında müzik dinleyen öğrencilerin oranı yüzde 25.3 olurken, bu oran kız öğrencilerde yüzde 27.5, erkek öğrencilerde ise 23.2 oldu'' diye konuştu.
Televizyon izleme oranları
Üniversite öğrencilerin yüzde 16.1'nin günde 2 saatten fazla televizyon izlediklerini saptadıklarını anlatan Odabaş, ''Kız öğrenciler arasında günde 2 saatten fazla televizyon izleme oranı yüzde 16.3 olurken, erkek öğrenciler arasındaki oran ise 15.9 oldu. Kız öğrencilerin yüzde 35.9'u günde 1 ila 2 saat arasında televizyon izlerken, bu oran erkek öğrencilerde 31.1 oldu. Müzik dinleme eğiliminde olduğu gibi televizyon izlemede de kızların oranın erkeklerden yüksek olduğunu gözledik''dedi.
Günün iki saati bilgisayara ayrılıyor…Öğrencilerin oyun, eğlenme ve sohbet etme gibi amaçlarla günde ortalama iki saat bilgisayar başında geçirdiği süreleri de belirlemeye çalıştıklarını vurgulayan Odabaş, öğrencilerin yüzde 25'nin günlük zamanlarının 2 saatten fazlasını bilgisayar başında geçirdiklerini söyledi.
Erkek öğrencilerin yüzde 25.2'sinin, kız öğrencilerin ise 24.8'nin günde 2 saatten fazla bilgisayar kullandıklarını sözlerine ekleyen Odabaş, ''Öğrencilerin yarısının söz edilen her üç faaliyet için ortalama ikişer saatten olmak üzere günlük toplam 6 saatini müziğe, televizyon yayınına ve bilgisayar başında eğlenmeye harcaması oldukça düşündürücü bir durumdur'' diye konuştu. (Kaynak AA)

20 Mart 2009 Cuma

Teoman'la düet yaptı



Al Jamal, Müslüm Gürses’i ikinci kez ağırladı.
Gecenin sürpriz ismiyse Teoman’dı... Son albümü “Sandık”ta yer verdiği “Paramparça” şarkısını Teoman’la birlikte seslendiren ve büyük alkış alan Gürses’e olan ilgi, mekanın işletmecisini harekete geçirdi. Bu ilgi nedeniyle aynı mekanda 25 Mart’ta bir Müslüm Gürses programı daha yapılacak.

“SHREK 4” Geliyor

Shrek’in dördüncü bölümü için de hazırlıklar erken başladı. Ancak sinemaseverlerin “Shrek 4”ü izlemek için epeyce bir beklemesi gerekecek. DreamWorks Animation ile Paramount, yeşil dev “Shrek”in dördüncü bölümünü 10 Mayıs 2010’da vizyona çıkaracak.
Öte yandan diğer film stüdyoları da Mayıs 2010 programlarını belirlemeye başladılar. Şu anda “Shrek 4”ün dışında Warner Bros. Pictures yapımı “Harry Potter and the Deathly Hallows” ve Sony Pictures’ın 23. James Bond filmi için de aynı ayın hedeflendiği açıklandı.

DreamWorks Animation’dan sızan ilk bilgilere göre, “Shrek” serisinin olmazsa olmazı kabul edilen dört kahramanı Shrek (Mike Myers), Eşek (Eddie Murphy), Prenses Fiona (Cameron Diaz) ve Çizmeli Kedi (Antonio Banderas) dördüncü bölümde de boy gösterecek.
Onlara üçüncü bölümün kahramanları olan Prens Artie (Justin Timberlake), Kraliçe Lillian (Julie Andrews), Kral Harold (John Cleese), Merlin (Eric Idle), Sir Lancelot (John Krasinski), Kaptan Hook (Ian McShane), Uyuyan Güzel (Cheri Oteri), Külkedisi (Amy Poehler), Rapunzel (Maya Rudolph), Cinderella (Amy Sedaris), Gingerbread (Conrad Vernon) ve Kurt’un (Aron Warner) hepsinin veya bir kısmının eklenebileceği belirtiliyor.
Dördüncü bölümün yönetmeni henüz belirlenmedi ama senaryo yazarının Tim Sullivan olacağı şimdiden açıklandı. Konu akışı hakkında hiçbir ipucu verilmeyen “Shrek 4” ile ilgili olarak DreamWorks’te geliştirme çalışmasının devam ettiği, animasyon işlemlerine ise 2007 yılı içerisinde başlanabileceği konuşuluyor.
DreamWorks Animation Başkanı Jeffrey Katzenberg, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada beşinci “Shrek”in de yapılacağını bildirdi.

Faiz kararları doları nasıl etkiliyor



Merkez Bankası'nın dünkü faiz indiriminin ardından dolar güne hafif bir yükselişle başladı ve 1.7150 TL seviyelerine oturdu.

Bazı uzmanlar düşük faizin Türkiye'den para çıkışına ve doların daha da yükselebileceğine neden olacağını ifade ederken, kimileri de doların seyrini belirleyen faktörülerin yurtdışı kaynaklı olduğunu ifade ediyor.
Peki önceki faiz indirimlerinin ardından dolar nasıl hareket etmişti ve bundan sonra neler bekleniyor?

Evde oturan işçileri geri çağırdık




TOFAŞ CEO'su Pandır ÖTV'nin indirilmesiyle evde oturan işçilerimizi tekrar üretime çağırdıklarını belirtti.

Tofaş Türk Otomobil Fabrikası (TOFAŞ), World Class Manufacturing - Dünya Klasında Üretim (WCM) kriterlerinde “Silver-Gümüş” seviyeye ulaşan ilk fabrika oldu.
TOFAŞ Üst Yöneticisi (CEO) Ali Pandır, serbest pazar ekonomisinde çok yüksek olan rekabet ortamında, varlığın güçlendirilerek sürdürülebilmesi için müşteri beklentilerini tamamıyla karşılayan, hatta ötesine geçen, en iyi kalitede, en ekonomik ürün üretme mecburiyeti ortaya çıktığını söyledi.

Rakiplerin arasından sıyrılmak ve fark yaratabilmek için gerekli bir ayrıştırıcı unsur olan WCM'nin, iş güvenliği, kalite, verimlilik, çevre ve teslimat alanlarına odaklanarak üretim yetkinliğini sürekli iyileştirmeyi hedefleyen sistematik bir yol olduğunu anlatan Pandır, “WCM, gücünü çalışanların katılımıyla sıfır kaza, sıfır arıza, sıfır hata, sıfır stok, sıfır israf hedefleri doğrultusunda yarattığı kültürel değişimden almaktadır” dedi.

TOFAŞ'ın, WCM yolculuğuna ilk olarak Mayıs 2006'da çıktığını belirten Pandır, WCM kriterlerine uyum konusunda gerçekleştirdiği çalışmalar neticesinde TOFAŞ'ın 2007 yılının kasım ayında Fiat Grubu'nun en başarılı üretim merkezlerinden biri olduğunu WCM projesinde ulaştığı bronz seviye ile ispatladığını söyledi.

TOFAŞ'ın bronzdan gümüşe geçerken güvenlik, insan-çalışan gelişimi ve çevre kriterlerinde 3 ve üstü, lojistik ve kalite kriterlerinde ise en az 2 puan alması gerektiğini anlatan Pandır, şunları kaydetti:
“Bunun yanında, önemli miktarda mali anlamda iyileşme sağlanması, elde edilen knowhow'ın fabrikanın tümüne yaygınlaştırılması, yeni kayıp ve israfların bulunarak tanımlanması ve bunları iyileştirmek için aynı zamanda ilave knowhow üretmek gerekmektedir. TOFAŞ, Kasım 2007'de 53 puan ile ulaştığı bronz seviyeden sonra belli bir disiplin içinde yaptığı yetkinlik iyileştirici çalışmalar sonrasında, 6 ayda bir denetlenerek Mart 2009'da 62 puan ile gümüş seviyesine ulaşmıştır. Bu süreçte 2008 yılında çalışanlarımızın yüzde 100 katılımıyla 96 bin 174 öneri ve 7 bin 988 iyileştirme çalışmasıyla 14 milyon 121 bin avro transformasyon maliyetinde iyileşme ve 3 milyon avro direkt malzemede kazanç sağlanmıştır.”

“TOFAŞ'I DİĞERLERİNDEN AYIRAN EN BÜYÜK ÖZELLİK, TÜRK İNSANI...”

WCM Association'a üye birçok endüstri ve sanayi grubunun bulunduğunu, global anlamda Fiat Grubunun, bu üye kuruluşlardan birisi olduğunu anlatan Pandır, “Fiat Grubunun küresel anlamda 170'in üzerinde fabrikası vardır ve Türkiye'de Bursa ilimize yaklaşık 41 yıl önce kurulmuş TOFAŞ Fabrikası dışında gururla söyleyebiliriz ki gümüş seviyeye ulaşan bir fabrika bulunmamaktadır” dedi.

Henüz “altın” seviyesine ulaşmış Fiat fabrikası bulunmadığına işaret eden Pandır, “TOFAŞ olarak gümüş kademesine ulaşmamızın ardından WCM yolculuğumuzu taçlandırmak, altın seviyesine ulaşmak hedefi ile var gücümüzle çalışıyoruz” dedi.

Ali Pandır, TOFAŞ'ı diğer fabrikalardan ayıran en büyük özelliğin Türk insanı olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“İtalya'daki bazı çalışma arkadaşlarımız, bizim elemanlarımızla yaptığımız toplantılardaki coşkuyu ve bizim çalışanımızın TOFAŞ'a olan sevgisini ve bağlılığını videoya alıp, gidip İtalya'daki arkadaşlarına gösteriyor. Çalışanlarımızda TOFAŞ'a bağlılık, dayanışma ve sevgi var. Buradaki insanlar 'burası benim evim, ekmek teknem' diye bakıyor. En büyük fark burada. Yapılan yöntem aynı, bizim çalışanımız çok büyük fark atıyor. Çalışanımızın TOFAŞ'a bağlılığı bizi diğer fabrikalara fark attırdı. Böylesine heves ve coşkuyu her ülkede sağlamak kolay değil. Bu işin adı dünya klasında üretim, ama biz dünya klasında firma olmak istiyoruz. Öyle bir iddiamız var, bu sadece üretimle sınırlı kalmayacak. Biz TOFAŞ olarak dünya klasında olmak istiyoruz, bu konuda bazı çalışmalar var.”

“EVDE OTURAN İŞÇİLERİ TEKRAR ÜRETİME ÇAĞIRDIK”

Pandır, TOFAŞ'ın kısa çalışma başvurusunu geri çekmesine ilişkin bir soru üzerine, şunları kaydetti:
“Bizim belli oranda işçi fazlamız vardı ve bu istihdam fazlasının da işler böyle giderse yılın son çeyreğine kadar istihdam edilemeyeceği tahminde bulunarak kısa çalışma ödeneğine başvurmuştuk. Şimdi ÖTV'nin indirilmesiyle ilgili yasa çıktı. Diğer taraftan da Avrupa hükümetlerinin hurda indirimi gibi teşvikleri var. Bunların da hepsi sınırlı zamanda. Dolayısıyla onların getirdiği şu an için önümüzde büyük bir talep var. O talep de bizim o evde oturan işçilerimizi tekrar üretime çağırmamızı sağladı. Ama tabii bu 3 aylık süre, tekrar bir düşüş olacak. Dolayısıyla biz de müracaatımızı öteledik. ÖTV indirimi bittikten sonra normal pazar şartlarının çok altında bir düşüş bekleniyor. Dolasıyla ondan sonra daha az talepli bir döneme girileceği için biz de bunu o zaman kullanmayı daha doğru bulduk. Yılın ikinci yarısında büyük bir ihtimalle kısa çalışma yasasına tekrar başvurmamız gerekecek.”

Hükümetin ÖTV indimini stok eritmek amacıyla yaptığını anımsatan Pandır, TOFAŞ'ın stoklarını iyi yönettiği için krize düşük stokla girdiğini söyledi.

ÖTV indirimiyle stokları olmadığı için üretimi hızlandırma gereği olduğunu belirten Pandır, “Yani stok eritme diye bir derdimiz yok. Şu anda bizim için bu fırsat mamul stokunun değil ham madde ve yarı mamul stokunu eritmek oluyor. Onun için de bir an evvel üretim yaparak elimizdeki stok sacları otomobile çevirip satmayı amaçlıyoruz” diye konuştu. ÖTV indiriminin ardından bütün tahminlerin altüst olduğunu ifade eden Pandır, daha önceki tahminlerine göre artış olduğunu, ancak bu artının ne kadar olduğunu kimsenin bilmediğini söyledi.

Pandır, “Frene doğru zamanda bastık, iyi durduk. Kriz öncesi stokumuzu iyi yönettik. Şimdi talep arttığında stok eritme değil, duran hatları çalıştırıyoruz” dedi.

“İSTİHDAM FAZLALIĞINI HER TÜRLÜ DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ”

TOFAŞ'ın istihdamı koruyabilmek için çok çeşitli çalışmalar yaptığını anlatan Pandır, taşerona verdikleri işleri içeride yapmaya başladıklarını, yeni araç projelerinin de istihdama katkı sağladığını anlattı.

Yeni Doblo'nun devreye gireceğini hatırlatan Pandır, şunları söyledi:
“Yeni araç projeleri devreye girdiğinde normal çalışma düzeninde ister istemez fazla mesailer oluşur. Çünkü belirli bir zamanda çok fazla iş yapmak zorundasınız. Bu kriz dönemindeki fazla istihdamınız o dönemleri, fazla mesai yapmadan elinizdeki kişilerle daha iyi değerlendirme imkanı sağlıyor. Dolayısıyla bu fazlalığı her türlü değerlendirmeye çalışıyoruz.”

Yeni Doblo'nun üretim sürecine ilişkin de bilgi veren Pandır, “Krize yakalandığımızda artık bu proje son aşamasına gelmişti. Şu anda artık deneme üretimleri, testleri yapılıyor. Araç ortaya çıktı bundan sonra durdurmak ötelemek gibi bir şey zaten olamaz” dedi.

Deneme üretiminin ardından, üretimin başlayacağını, bayilerin stokunu ve şebekeyi doldurma süresinin sonrasında aracın ticari tanıtımının yapılacağını bildiren Pandır, “Tanıtım büyük ihtimalle bu yılın sonuna doğru olacak. Fiat'ın öngöreceği bir zaman ve ortamla eş zamanlı lanse edeceğiz” diye konuştu.

“BEYİN GÜCÜMÜZÜ İHRAÇ EDECEĞİZ”

TOFAŞ'ın Fiat'in her konuda en iyisi olmaya çalıştığını dile getiren Pandır, test imkanları ve yetkinlik olarak TOFAŞ'ın Ar-Ge'de Türkiye'nin en iyisini olduğunu söyledi.

Ar-Ge mühendisi yetiştirmenin uzun soluklu bir iş olduğunu, TOFAŞ'ın da gerçekleştirdiği 3 araç projesiyle bu deneyimi elde ettiğini belirten Pandır, “Bir aracı hiçbir yabancı yardımı olmadan knowhow olarak yüzde 100, A'dan Z'ye bizim yapabilme kabiliyetine sahip olmamız önemli. Burada şu anda yüzde 75 seviyesinde civarında yetkinliğimiz var. Bunu gittikçe artırıyoruz” dedi.

Ar-Ge Teşvik Yasası'yla Ar-Ge merkezi sertifikası olan ilk grup şirketlerinden biri olduklarını hatırlatan Pandır, “2010-2011'e doğru biz artık TOFAŞ'ta üretilmeyecek bir takım projeleri buraya getirip Fiat adına mühendislik olarak yapıp bir yerde beyin gücümüzü ihraç edeceğiz. O zaman sadece mamul değil,mühendislikle servis ihracıyla Ar-Ge merkezimiz yeni bir kar merkezi haline gelecek” diye konuştu.

Bazen, Fiat'ın şu anda yapılandığı Rusya, Sırbistan gibi ülkelerin 'acaba TOFAŞ'tan iş alır mı' şeklinde düşündüklerini ifade eden Pandır, şöyle devam etti:
“Burada güven konusu öne çıkıyor. TOFAŞ tarihindeki bu birikimi, işi dört dörtlük yapıp teslim etmeyi 1-2 yılda kimse becermez. Bu uzun bir süreç. Dolayısıyla yeni devreye giren ülkelerin bize bu güvenilirlik konusunda ve bu bilgi birikimi ve tecrübeye dayanan üstünlüğümüzü parayla pulla elimden almaları kolay değil. Ürün bazında baktığınızda TOFAŞ'ın yeri çok kesin. Biz Fiat'ın içinde hafif ticaride tekiz. Fiorino ve Doblo'nun tek üreticisiyiz. Hafif ticarinin de en büyük segmenti o. Diğer taraftan da küçük sedanın da tek tabancası ve ağır topu biziz. Linea ve Albea, ilerde onların yerine geçecek otomobillerin de artık ilelebet tek sahibi biz olacağız.”

“KRİZ ZAMANINDA KÜÇÜK BÜYÜK DEMEDEN HER YERE BAKIYORUZ”

Hindastan'da Linea'nın üretimi başladığını, TOFAŞ'ın mühendislik takviyesi ve çok büyük miktarda komponent ihraç ettiğini bildiren Pandır, “Çünkü onların Linea'yı bizim kadar hızlı yerleştirmesi mümkün değil. Onlar yapana kadar birçok parçasını Türkiye'den alıyorlar” dedi.

Bu alanda Rusya'ya da ihracatlarının devam ettiğini belirten Pandır, “Geçen yıllarda çok hızlı büyüdüğümüz için birçok küçük pazarı ihmal etmiştik. Şimdi kriz zamanında küçük büyük demeden her yere bakıyoruz. İran'a ihracatımız başladı, Orta Doğu'yu deniyoruz. Oradan da bir şeyler çıkabilir” diye konuştu.

İtalya'da doğal gaz motorlu araçların teşvik edildiğini hatırlatan Pandır, “CNG dediğimiz doğal gaz motorlu ticari araç bir tek bizde var. Doblo'da var, şimdi çok hızla Fiorino'da da yapıyoruz. Proje hızlandırıldı, bir an evvel devreye sokarsak özellikle bu versiyonlarda çok üstün stratejik avantaj elde edeceğiz. Herhalde Ağustos-Eylül aylarına yetiştirmeye çalışacağız” diye konuştu.

“BİZİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN KARLILIĞIMIZI KORUMAK”

Ali Pandır, pazar payındaki değişikliklerin, rakip oyuncuların pazardaki agresif kampanyalarına bağlı olduğunu söyledi.
TOFAŞ'ın politikalarında hiçbir zaman zararına satış yapıp sadece pazar payı yükseltme amaçlı aksiyon bulunmadığının altını çizen Pandır, şunları söyledi:
“Özellikle büyük filo anlaşmaları çok büyük ıskontolarla bazı rakipler tarafında yapıldığında birden bire pazar payları tırmanıyor. Biz o kar marjımızı da korumak istediğimiz ve o tür anlaşmalara girmediğimiz için zaman zaman pazar payımız düşüyor. Bizim için önemli olan pazar payını belli bir seviyede tutup, karlılığımız korumak.”

Ali Pandır, Fiat ile Chrysler işbirliğine ilişkin olarak ise şu görüşleri paylaştı:
“Fiat'ın yararına olan, bir şekilde TOFAŞ'ın da yararınadır. Bizim ana firmamız öksürse, biz burada nezle oluruz. Onun için iyi olan bir şey, mutlaka buraya da yansıyacak. ABD pazarı, düşüşe rağmen dünyanın en büyük pazarı. O pazarda hiç yer almayan Fiat şirketinin orada yer alması, bir tane bile satması artıdır. İlk aşamada hedeflenen Chrysler ürün yelpazesinin Fiat'laşması. Bu aşamada ABD'de üretilecek modeller arasında TOFAŞ'ın ürettiği modeller yer almıyor. Aslında hafif ticari diye konsept yok orada. Ama ileri aşamalarda Doblo'da büyük ihtimalle bir potansiyel olacaktır.”

Tabii Ki Para



'YALANCI Romantik' dizisinin aptal sarışını Fatoş Seğmen, aşk yerine parayı tercih ettiğini söyledi. 'Aşk mı para mı?' sorusuna 'Tabii ki para' yanıtını veren eski manken yeni oyuncu, 'Yaklaşık iki yıl bir işadamıyla birlikte oldum. Fakat bu beraberliği bitirdim ve hayatımda kimse yok. Şu anda biriyle beraberlik yaşasam maddi olarak benden güçlü olmasını isterim. Maddi olarak benden zayıfsa o insan bana hiçbir şey veremez' dedi.

Yaşadığım Rezillikler Aklıma Geliyor



Aysun Kayacı, "Haydi Gel Bizimle Ol" programında babasının yaptıkları nedeniyle isyan ederek" Ülkeyi terk edeceğim. Her şeyi bırakıp Amerika'ya yerleşeceğim" dedi. Babasının alkolik ve şizofren olduğunu söyleyen Kayacı " Annem, kızkardeşim ve ben sürekli şiddete maruz kaldık. Elim ekmek tutunca kendime ve aileme yeni bir hayat kurmaya çalıştım. 24 yaşından sonra eğitimimi tamamlamaya çalışıyorum ve bunların hepsini tek başıma yaptım. Benim için kendisi kan, şiddet ve gözyaşından başka birşey değildi. Ben hep sustum ama o 6 ayda bir televizyona çıkıp artık kendisinin de inandığı gerçek olmayan hikayeler anlatmaya başladı.Kan bağı dışında bir ilişkim olmayan bu insan hayatımı kararttı. Ben onun sesini bile duymaya dayanamıyorum. Çünkü onu gördüğüm ve duyduğum an, 13 yaşımda yaşadığım rezillikler aklıma geliyor. Artık dayanamıyorum." dedi. Canlı yayında ağlamaklı olan Kayacı, " Artık ne yapacağımı şaşırdım.bu ülkeyi terk edeceğim" dedi. Bu sözler üzerine Müjde Ar," Öyle şey olur mu seni hiç bir yere bırak mıyoruz" diyerek teselli etti.

Arda Fenerbahçe ve Beşiktaşlılar'a sitem etti



Arda Turan maç sonrası yaptığı açıklamalarda Fenerbahçe ve Beşiktaşlılar'a sitem etti.
Arda Turan maç sonrası şunları söyledi: "Zor zamanlarda karakterli oyuncu olmalıyız. Bu şekilde elenmek çok üzücü. Kaybettik, üzgünüz. Keşke herkes bizi destekleseydi.
Maç Kadıköy'de diye insanların neredeyse kalbine inecekti. Keşke final Ali Sami Yen'de olsaydı da Fenerbahçe, Beşiktaş gelip orada final oynasaydı" dedi.

Ericsson Sony'den boşanıyor


İsveç Ericsson şirketi Sony ile cep telefonu üretim ortaklığından ayrılıyor
İsveç Manager Magazine dergisinde yer alan haberde, Ericsson’un ortaklıktan ayrılmak istediğini bildirdikten sonra Sony, ortağının hisselerini devralmak için bankalarla kredi görüşmesinde olduğu yazıyor.

2001 yılında kurulan Sony Ericsson şirketinin 2008 yılında 239 milyon dolar zarar etmesi ayrılığın başlıca sebeplerinden olduğu söyleniyor.

Yine bir başına!' değil!



Metin'le keyifli saatler...
Ünlü şarkıcı ve yönetmen Metin Arolat, cumartesi geceleri Kuruçeşme Günay Restaurant'ta müzikseverlere keyifli saatler yaşatıyor.


Son olarak Eurovision Yarışması'ndaki temsilcimiz Hadise'nin klip yönetmenliğini yapan Arolat, her hafta ünlü isimleri de programında ağırlıyor.


Hürriyet

Gülçin ilk kez gerçekleri anlattı!



Gülçin ilk kez gerçekleri anlattı!
İşte gruptan ayrılmasının esas sebebi...
Çıkan haberlerden dolayı üzgün olduğunu ifade eden Gülçin, "Bahsi geçen açıklamaların hiçbiri benim tarafımdan yapılmadı. Paylaşmadığım özel hayatım hakkında açıklama yapmak zorunda olduğum için de üzgünüm. Evlenmedim ve evlenmeyi de düşünmüyorum. Çünkü evlilik için yaşım daha çok küçük. Evlilik hazırlığım da yok. Benim erkek arkadaşım Dubai'de yaşıyor ve bu yüzden de Dubai çok sık seyahat ettiğim bir yer. Grubu aşk için terk ettiğim yazıldı ama bunlar doğru değil. Gruptan ayrılmamda, özel hayatımın hiçbir ilgisi yok" dedi.
2005 yılındaki alacaklarını dahi alamadığını ifade eden Gülçin, arkadaşları hakkında da yorum yapmaktan kaçındı. Gülçin, "Benim yapacak bir yorumum yok. Herkesin yolu açık olsun. Mevlana'nın bir sözü var. 'Bir mum diğer mumu tutuşturduğunda ışığından hiçbir şey kaybetmez'. O yüzden ben her şartta onları yine desteklemekten yanayım. Yaklaşık üç aydan beri iletişim içinde değiliz" diye konuştu.

Gülçin basın mensuplarının "Basın toplantısı yapmak için neden bu kadar beklediniz?" sorusuna ise, "Bazı bildirilmesi gereken hukuksal şeyleri bildirdik. Çizgimi korumak için, özel hayatım ile ilgili haber olmamak için çıkan bu haberlerin sonunun gelmesini bekledim. Hukuksal süreç içerisinde olduğumuz için bazı şeyleri açıklamak doğru olmayabilir" diye cevapladı.

Beyazıt çok korkuyor


Beyazıt Öztürk'ten önemli açıklamalar
Ünlü şovmen Beyazıt Öztürk artık Hepatitle savaşıyor. Viral Hepatitle Savaşım Derneğince başlatılan kampanyanın tanıtım yüzü olan Beyaz, şimdiye kadar birçok sosyal projeye destek verdiğini belirterek, sanatçıların bu tip kampanyalarda yer alması gerektiğini söyledi.

Kampanya broşürlerinde resminin yer aldığını ifade eden Öztürk, ancak her şeyden önemlisinin bu kampanyada bulunması olduğunu kaydetti.

3 yıl önce hepatit aşısı yaptırdığını, aşıdan korkmadığını ifade eden Öztürk, en çok korktuğu sağlık sorunlarından birinin tansiyon olduğunu söyledi.

Öztürk, sağlığın önemine işaret ederek, sağlık için ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini kaydetti.

19 Mart 2009 Perşembe

Türk kızları Arda'ya çok kızacak! Arda Türk kızlarını böyle eleştirdi

Galatasaraylı futbolcu Arda Turan, Adriana Lima ile Türk kızlarını karşılaştırdı.. Arda'nın sözleri bizimkileri kızdıracak gibi.




Galatasaray'ın gözde futbolcularından Arda Turan, geçtiğimiz günlerde reklam filmi çekimi için Türkiye'ye gelen top model Adriana Lima ile Türk kızlarını karşılaştırdı.
Sabah'ın Günaydın ekinde yer alan habere göre Turan, "Adriana Lima öyle abartılacak kadar güzel bir kız değil, normal bir kız. Türkiye'de ondan daha güzel kızlar var. Onun Türk kızlarından en büyük farkı, sempatikliği. Bizimkiler çok ukala ve çok burnu büyük." dedi.

Herkes bu afişi konuşuyor! Hayali aday internette nasıl tıklanma rekoru kırdı?

Yerel seçimler için Alanya'nın bir beldesindeki AK Partili adaya aitmiş gibi hazırlanan afiş görenleri kahkahaya boğuyor. İnternette fenomen haline gelen afiş gerçek mi, değil mi?

Afişle ilgili son dakika notu:
Afişteki adayın hayali bir isim olduğu altındaki imzanın ise AKP'li Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara'ya ait olduğu iddia edildi.
İŞTE O AFİŞ


İnternette fenomen olan afiş hakkında çok sayıda yorum yapılıyor. Medyasözlük'tekileri okumak için tıklayın.

18 Mart 2009 Çarşamba

1 Nisan'a dikkat edin!



Conficker solucanı, 1 Nisan'da ev kullanıcılarınıda vurabilir.
Geçtiğimiz günlerde Atatürk Havaalanı'ında da işlerin aksamasına sebep olan Conficker solucanı, 1 Nisan'da ev kullanıcılarınıda vurabilir.

Son yılların en büyük kabusu haline gelen Conficker internet üzerinden kendisini güncelleyerek çok daha güçlü hale geldi. Virüsün davranışlarını yakından inceleyen Computer Associates (CA) yetkilileri, Conficker'ın 1 Nisan günü büyük bir hareketlenme içine gireceğini iddia ediyorlar.

CA'nın açıklamasına göre virüsün güncellenen son sürümü yakalanmamak konusunda son derece başarılı. Windows'un güvenlik ayarlarını kendiliğinden düşürebilen Conficker, ayrıca sistem geri yükleme noktalarını ve Windows Defender'ı silebiliyor. Ayrıca sistemdeki güvenliği ilgilendiren tam 23 farklı servisi kapatabilen Conficker, 71 değişik güvenlik sitesi ve sistemine erişimi engelleyebiliyor.

Conficker.C olarak bilinen kabusun son sürümünün 1 Nisan tarihinde aktive olacağı tahmin ediliyor, fakat ne yapacağı henüz bilinmiyor.

Fast food yiyerek zayıfla!

Nasıl olur, demeyin... Şimdiye kadar hiç böyle lezzetli diyet görmemiştiniz!
Sosisli sandviç, hamburger ve tavuk kanadı yiyerek zayıflamak ister misiniz? Daha önce bu kadar lezzetli bir diyet yapmadığınıza bahse gireriz. Hangimiz birkaç dakikada hazırlanan yemekleri sevmiyoruz ki? Diyet sırasında hamburgerler, patates kızartmaları burnumuzda tüter durur. Şimdi size iyi haberlerimiz var; Daha önce hiç fast-food diyeti diye bir şey buldunuz mu? Yüksek kalorili sandviçleri düşük kalorili olanlarıyla değiştirerek, kısa zamanda ideal kilonuza dönmeniz mümkün. Bunu yaparken dikkat etmeniz gereken bir nokta daha var: Evden kahvaltı etmeden kesinlikle ayrılmamak, Öğün aralarında, acıktığınızda bir elma ya da meyveli yoğurt yiyebilirsiniz. Ayrıca gün boyu en az iki litre sıvı tüketmelisiniz. İşte sizin için hazırladığımız düşük kalorili ve lezzetli menüler.

Bunu yaparken dikkat etmeniz gereken bir nokta daha var: Evden kahvaltı etmeden kesinlikle ayrılmamak; Öğün aralarında, acıktığınızda bir elma ya da meyveli yoğurt yiyebilirsiniz. Ayrıca gün boyu en az iki litre sıvı tüketmelisiniz. İşte sizin için hazırladığımız düşük kalorili ve lezzetli menüler.

Tavuk kanadı + salata
Malzemeler:
- 1 diş sarımsak
- 1 acı kırmızıbiber
- 1 çay kaşığı bal
- 1 çorba kaşığı ketçap
- Tuz, karabiber
- 4 tavuk kanadı
- 2 dal maydanoz
- 125 gram havuç
- Lahana salatası

Hazırlanışı:
Sarımsağı küçük küçük doğrayın. Kırmızıbiberi ekleyip karıştırın. Ardından bal, ketçap, tuz ve karabiberi ekleyin. Tavuk kanatlarını yıkayın, kurulayın ve önceden hazırladığınız karışımla marine edin. Fırın tepsisine yerleştirin ve 225 derecede 15 dakika kızartın. Tavukları lahana salatasının üzerinde servis edebilir ya da yalnızca tuz ve karabiber ekleyerek sunabilirsiniz. Kanatların yanında domatesli chili sosu servis etmenizi de ayrıca tavsiye ediyoruz.

Jambonlu dürüm
Malzemeler:
- 1 küçük havuç
- 3 marul yaprağı
- 3 dal maydanoz
- 1 tortilla dürüm ekmeği
- 75 gram yağsız baharat eklenmiş süzme yoğurt
- 30 gram jambon
- Karabiber
- Havuç, kereviz sapı ve domates

Hazırlanışı:
Havuçları uzunlamasına kesin ya da rendeleyin. Marulu ince ince kıyın. Maydanozu küçük parçalara bölün. Dürümün iki yanını da 15 saniye boyunca sıcak bir tavada ısıtın. Ardından baharatlı süzme yoğurdu sürün. Jambonu, havucu, marulu koyun ve karabiber ekleyerek dürüm haline getirin. Servis etmeden önce alüminyum folyoya sarılı olarak, 5 dakika boyunca soğuk halde bekletin.

Tavuklu ve salatalıklı sandviç
Malzemeler:
- 70 gram tavuk fleto
- Tuz, karabiber
- 1 dal maydanoz
- 15 gram light salata sosu
- Kırmızıbiber
- Zerdeçal
- 40 gram salatalık
- 2 yaprak atom salata
- 2 dilim tost ekmeği
- Biraz sıvıyağ

Hazırlanışı:
Tavukları ince ince doğrayın, tuz ve karabiber ekleyin. Tavaya biraz yağ dökün ve etin her iki tarafını da 6 dakika boyunca kızartın. Kızarttıktan sonra eti soğumaya bırakın. Süsleme için maydanozu doğrayın. Salata sosunu maydanozla karıştırın. Karışıma tuz, zerdeçal ve kırmızıbiber ekleyin. Salatalıkları ince ince doğrayın. 1 dilimi daha küçük keserek salata sosuna ekleyin. Atom salatayı da elinizde küçük parçalara ayırın. Tost dilimlerine salata sosunu sürüp, üzerine salata yapraklarını dizin. İnce ince dilimlediğiniz tavukları salata yapraklarının arasına yerleştirin. Tavuklarının üzerine yine aynı sostan sürün. Sandviçleri üçgen şeklinde kesin. Maydanozla süsleyerek servis yapın.

Light döner
Malzemeler:
- 1 küçük soğan
- 30 gram salatalık
- 50 gram baharat eklenmiş süzme yoğurt
- Tuz, karabiber
- 2 tutam kekik
- 75 gram tavuk fleto
- 1 tutam zerdeçal
- 1 domates
- 50 gram pide
- 1 marul yaprağı
- 30 gram lahana salatası
- Biraz sıvıyağ

Hazırlanışı:
Soğanı ve salatalığı küçük küçük doğrayın. Yoğurdu, salatalığı ve soğanı karıştırın. Karışıma tuz, karabiber ve biraz kekik ekleyin. Tavaya biraz yağ dökün. Eti 10 dakika kadar kızartın. Zerdeçal, tuz ve kekikle karıştırarak dilimlere ayırın. Domatesi çekirdeklerini çıkararak dilimleyin. Ekmeği ortadan ikiye ayırın. İçini et, marul, domates, yoğurt ve salatalıkla doldurun. Üst kısmını da kekikle süsleyin.

KADINCA

Gençleşmek için...

...kremlere değil, yediklerimize dikkat edelim!
Cildimizi genç tutmaya çalışmak sadece bakımla ve sürdüğümüz kremlerle mümkün değil. Bunun için yediklerimize dikkat etmeliyiz.Bazı besinlerin cildi gençleştirdiğini bazılannın ise yaşlandırdığını biliyor muydunuz?

İşte cildin dostu ve düşmanı gıdalar:

Muhteşem bir cilde sahip olmanın yolları beslenmeden de gediyor.

Cildi gençleştirenler:
Soya filizi: Cildi doldurur, gerginleştirir.

Ispanak, lahana: B vitamini cildin bağ dokusunu sıklaştınr, selüliti önler.

Yaşll çay; Serbest radikallere karşı hücre koruyucu maddeler içerir. Böylece ciltteki yaşlanmayı durdurur.

Sarımsak: Bileşimindeki allizin maddesi kan dolaşımım harekete geçirir cildi arındırır, cilt rengini güzelleşcirir.

Ringa balığı; Vücudun ihtiyaç duyduğu doymamış yağ asidi içeren balıklar hücrelerdeki yağlanmayı durdurur, anti aging görevi görür.

Tavuk Yüksek değerde protein içerir, kolajen üretimini ve bağ dokusundaki liflerin yenilenmesini destekler,

Zeytinyağı; Erken yaşlanmaya karşı mükemmel, Kırışıklığı önler.

Yumurta, süt; Niacin maddesi içerir, B vitamini deposudur, hücre yeniler.

Rezene; Hartada bir iki kez sofrada olmalı. Kalsium zenginidir ciltte hücre yenilenmesinde görev alır,

Avokado: E vitamini açısından zengin. Serbest radikallere karşı içeriden etki eder.

Elma; Kan şekerini sabitler, ensülin iniş çıkışlarım engeller, cilde iyi gelir.


KADINCA

17 Mart 2009 Salı

Sosyolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi

1. Sosyoloji ve Tarih

Tarih olay ve olguların meydana geldikleri ve devam ettikleri yere, zamana göre belgelere dayanan, gerçeğe uygun açıklamasını yapan bir bilimdir.

Tarih, zaman ve mekan içinde meydana gelen somut olayları yeniden meydana çıkarıp, onların yorumları ile uğraşır. Sosyoloji ise zaman ve yer içinde meydana gelen olgu ve olaylardan kader tayin edici olanları ile ilgilenir. Örneğin, Fransız İhtilali, Kurtuluş Savaşı, İstanbul’un Fethi gibi

2. Sosyoloji ve Psikoloji

Doğuştan getirdiği mizacı ve buna sosyal çevrenin de etkisiyle sonradan kazanılan karakter, şahsiyet gibi tek insanın halleri psikolojinin konusudur. Şahsiyet (Kişilik) toplum içerisinde gerçekleşir. “İnsan toplumun içinde, toplum da insanın içindedir.” Bu noktada Sosyoloji ile Psikoloji sımsıkı düğümlenir. Psikoloji, Sosyolojinin, Sosyoloji Psikolojinin verilerinden yararlanır.

Sosyoloji ile Psikoloji arasındaki etkilenmeden doğan yeni bilime Sosyal Psikoloji adı verilir. Sosyal psikoloji toplumun insan davranışlarına etkisini esas konu olarak inceler. Kişiler arası etkileşimi incelerken sosyal grup dinamikleri ve sosyal vaziyet alışları incelemiş, liderlik çalışmalarına kadar çalışmalarını sürdürmüştür.

Sosyoloji ise sosyal ilişkilerden doğan etkileşimleri, ilişki çeşitlerini, içeriklerine göre insanları etkileme güçlerinin sosyal değerleri ve sosyal grupların amaçlarına göre meydana gelişlerini inceler.

3. Sosyoloji ve Antropoloji

Antropoloji insan türünün doğuşunu, oluşumunun özelliklerini ve kültürü konu olarak alan bir bilimdir. İlkin insanın fizik özelliklerinden çalışmalarına başlamış ve Fiziksel Antropoloji dalı doğmuş ve gelişmiştir.

Antropolojinin kültürle ilgilenen dalına Sosyal (Kültürel) Antropoloji denir. Kültürel Antropoloji kültürü bir bütün olarak inceler.

Antropoloji bütün hayat tarzını konu alan bir bakış açısı içerisindedir. Sosyoloji ise kültüre bir sistem olarak toplum içinde, toplumun içeriklerinden biri olarak, kültürün toplum sistemleri ile etkileşimi açısı içinde bakar. Toplum içindeki kültür sosyolojiyi ilgilendirir.

4. Sosyoloji ve Hukuk

Hukuk normatif bir bilimdir. Norm yani kural koyan bir bilim olarak hukuk, insanlar arası ilişkileri düzenleyen kuralları koymanın usullerini ve uygulamasını gösterir. Sosyoloji ise pozitif bir sosyal bilimdir.

Hukuk, sosyoloji ile sıkı bir ilişki içindedir. Mesela şahıs hukuku, aile hukuku, miras hukuku, borçlar hukuku, idare hukuku, anayasa hukuku vb. konular toplum olayları ile ilgili olduğundan sosyolojiyi de ilgilendirir.

Toplum değiştikçe, yeni şartlara göre hukuk kuralları da değişir. Bu değişiklik ister istemez toplumu da etkiler ve değiştirir.

5. Sosyoloji ve Ekonomi

Ekonomi, ihtiyaçlar ve bunların giderilmesini sağlayan ekonomik mallar ve hizmetler arasındaki olayları inceler. Ekonomi, ekonomik olguların varoluş sebeplerini araştırır, aralarındaki sebep sonuç ilişkilerini açıklar.

Ekonomik olay sebebi ile insanlar arasında, aynı zamanda bir sosyal ilişki de meydana gelir.

6. Sosyoloji ve Coğrafya

Coğrafya yeryüzündeki kıta ve ülkelerin yüzey şekillerini, iklimini tabii kaynaklarını, bu alanlarda yaşayan insanlarını, hayvanlarını ve bitki örtüsünü inceleyen bir bilimdir. Bütün bu konular sosyolojiyi de ilgilendirir.

Coğrafyanın elde ettiği bilgilerden insanlar sosyal hayatlarında yararlanmışlardır.

7. Sosyoloji ve Siyaset bilim

Siyaset bilim, devletin örgütlenişi, çeşitli yönetim şekillerinin karşılaştırılması, anayasa hukuku, yasama gücü, yürütme organı, uluslararası ilişkiler ve siyasi kurumlar tarihi gibi konularla ilgilenen sosyal bilimdir.

Siyaset bilimi bu konuları incelerken toplumun sosyal yapısını, inanç ve davranışlarını iyi bilmesi gerekir. Bu yönüyle siyaset bilim sosyolojinin verilerinden yararlanır. Ayrıca, izlemesi gereken yöntem ve araştırma tekniklerini sosyolojinin verilerine dayanarak belirler ve faaliyette bulunur.

8. Sosyoloji ve Felsefe

Felsefe, varlık, bilgi ve değerleri anlamak amacıyla sürdürülen en geniş bir araştırma, birleştirici ve bütünleştirici bir açıklama gayretidir. Felsefe bilimin sonuçlarına dayanarak varlık hakkında tümel bir açıklama yapmaya çalışır. Sosyoloji de insanlık tarihini bir anlama kavuşturmak ve birtakım sosyal bunalımları açıklamak gibi felsefi bir çabadan doğmuştur.

İnsanın sosyal davranışlarını, içinde bulunduğu toplumun sosyal değerlerini yönlendirdiği için, sosyoloji, bu değerleri inceleyen felsefenin verilerinden yararlanmak zorundadır.

C. Sosyolojide Yöntem ve Araştırma Teknikleri

Bilimin birbirini izleyen üç amacı vardır. Bunlar, konusuna giren olguları tanımlamak, olgular arasında nedensellik ilişkileri kurmak, bu ilişkileri genelleyip yasalar biçimine dönüştürmektir.

Bilimsel bu amaçları gerçekleştirmek için bütün bilimlerde kullanılan üçlü bir sistematiğe sahiptir.

Soyutlama: Belirli koşullarda tekrarlanan temel unsurların ortaya konulmasıdır.

Somutlama: Ele alınan konunun öğeleri arasındaki ilişkiyi ayrıntılı olarak incelemektir.

Gerçekleme: Somutlananın sonuçlarının somut verilerle karşılaştırılmasıdır.

1.Bilimsel Yöntemin İlkeleri

a) Nesnellik (objektiflik): Her hangi bir araştırmada araştırmacı ele aldığı incelediği konuda olanı görmeye çalışmalıdır. O konuda olması gerekene ait değer yargılarını, beğenilerini işin içine katmaması gerekir Diğer bir ifadeyle araştırmacı, araştırmada beğensin veya beğenmesin gördüğünü ortaya koymalıdır. Olgu neyse onu saptamalıdır. Ör: Kırsal kesimin yapısal özellikleri.

b) Doğruluk: Araştırmada doğruluk, verilerin, genellemelerin, önerilerin test edilmiş olgulara, ispatlara dayalı olması, gerçekleri yansıtmasıdır.

c) Tekrar: Aynı konuda, aynı örnekler üzerinde, aynı metod ve tekniklerle, belirli bir zaman süresi içinde benzer bulgular elde edilmelidir.

d) Basitlik ve Açıklık: Basitlik ve açıklığın temelinde, kavramların açıklanmış olması, kavramların diğer kavramlardan farklı yönlerinin ortaya konulması vardır.

e) Sınırlılık: İncelenen konunun başka olaylardan onu ayırt eden özelliklerinin ortaya konmasıdır.

2. Bilimlerin Kullandığı Yöntemler:

a) Tümevarım(endüksiyon): Tek tek olaylardan hareketle genel ilkelere ulaşma metoduna tümevarım denir. Örneklem alma, araştırmanın konusunu oluşturan bütünün tüm özelliklerini yansıtan bir bölümün seçilmesidir.

b) Tümdengelim (dedüksiyon): Genel ifadelerden özel ifade çıkarma metoduna tümdengelim denir. Bütün işin doğru olan karar veya ilke, o grubun sınırları içinde kalan bir parça için de doğrudur.

c) Birleştirici Metot: Birleştirici metot, bilgilerin sınıflandırılmasına ve sistemleştirilmesine hizmet eder. Sınıflandırma ve sistemleştirmenin amacı bilgiler arasındaki bağlantıyı kurmaktır.

3. Sosyolojide Veri Toplama Teknikleri

Araştırma teknikleri, belli bir amaca ulaşmak için düşünülmüş bir araştırma planında bilgi elde etmeye yarayan araçlardır.

a) Gözlem: Bir ya da birden fazla kişinin, gerçek hayat içinde meydana gelen sosyal olayları bir plan dahilinde izlemeleri ve kaydetmeleri şeklinde gerçekleşir. Katılımlı ve katılımsız gözlem olarak ikiye ayrılır.

Katılımlı gözlemde araştırmacı sosyal ortama katılır ve o ortamın bir üyesi olarak gözlemlerini yürütür.

Katılımsız gözlemde ise araştırmacı, dışarıdan, bir yabancı gibi incelemelerini sürdürür.

b) Görüşme: Araştırmacının, inceleme konusunun amacına uygun olarak ilgili insanlarla karşılıklı görüşmesidir. Sosyolojide, toplumsal olaylar üzerinde karşılıklı soru-cevap şeklinde konuşmadır.

c) Anket: Belli bir konu hakkında belli kişilerin, grup veya topluluğun duygu ve düşüncelerini belirlemek için hazırlanmış soru formlarına anket denir. Hazırlanan anketler kişilere doğrudan uygulanır. Verdikleri cevap doğrudan değerlendirilip, yorumlanır ve gerekli sonuçlar çıkarılır.

d) Monografi: İncelemeye tabii tutulan sosyal gerçekliğin öncelikle sınırları belirlenir. Sınırları belirlenmiş bu gerçeklik üzerinde derinlemesine incelemeler yapılır.(Le Play)

e) Tarihi İnceleme: Geçmiş zaman içinde meydana gelmiş olan olay ve olguların araştırılmasında veya bir problemin geçmişle olan ilişkisi yönünden incelenmesinde kullanılan tekniğe tarihi inceleme denir.

f-Sosyometri: Küçük gruplarda grup üyeleri arasında sosyal ilişkilerdeki yakınlaşma ve uzaklaşma derecelerini (sevgi, arkadaşlık, dostluk, düşmanlık vb.) ölçen tekniğe sosyometri denir.

g-İstatistik: Sayılarla ifade edilebilen verilerin elde edilmesinde, sınıflandırılmasında ve yorumlandırılmasında kullanılan araştırma tekniğine istatistik denir.

Sosyolojinin Alanı

1. Sosyolojinin Konusu ve Tanımı

Sosyoloji, toplumun işleyişini, bunlardan doğan olay ve olguları inceler. Sosyoloji aynı zamanda sosyal grupları, gruplar içindeki insanlar arası ilişkileri, sosyal sistemleri ve sistemler arasındaki bağları araştırır.

Sosyoloji, toplumsal olayları bilimsel yöntemle inceleyen, toplumsal olaylar arasındaki nedensellik ilişkilerini araştırarak genel sonuçlar ortaya koyan pozitif bilimdir.

Sosyolojinin Özellikleri

1. Bireye ait problemlerle ilgilenmez.

2. Sosyoloji pozitif bir bilimdir.

3. Olması gerekeni değil olanı inceler.

4. Toplumdaki benzer nitelikteki sosyal olayların ortak yönlerini bulur ve buradan genellemelere ulaşır.

5. Toplumu bir bütün olarak ele alır ve bu bütünü oluşturan öğeler arasındaki ilişkileri inceler.

6. Toplumla ilgili diğer bilimlerle ilişki halindedir.

7. Bütün toplumlar için geçerli olabilecek evrensel kurallar koymaz.

8. Objektiftir. Araştırmalarında önyargılardan, değer yargılarından, kişisel düşünce ve inanışlardan uzaktır.

9. Konusu olan toplumsal gerçeği tümüyle laboratuar koşullarında incelemek zor hatta imkânsız olduğundan deney yönteminin yerine özel teknikler kullanır.

Sosyal ilişki, birbirlerinden haberdar olan belli bir süre devam eden, anlamlı, belirli gayeleri bulunan sosyal bir bağdır.

Toplum deyince toplumda meydana gelen sosyal olaylar ve olgular düşünülür.

Sosyal olay

Toplumda insanlar arası ilişkilerden doğan ve bir defada olup biten sosyal oluşumdur. Örneğin, Fransız İhtilali, 1.Dünya Savaşı, Ali ile Ayşe’nin evlenmesi

Sosyal olgu

Aynı nitelikteki sosyal olayların, somut durumların genel bir ifadesidir. Örneğin, Savaş, intihar, göç, evlenme, boşanma, ihtilal

Sosyolojinin konusu “toplum”dur. Toplum, insanların içinde yaşadığı, sosyal ilişkiler kurduğu, gruplaşarak meydana getirdikleri sosyal olayların oluşturduğu sosyal sistemlerin karmaşık bir bütünüdür.

Sosyal olay ve olguların özellikleri

1. Sosyal olaylar kollektiftir. Toplu halde yaşayan insanlar arasında ortaya çıkar.

2. Sosyal olaylar zorlayıcıdır. Bireyler sosyal olaylardan kaçamaz, bir şekilde mutlaka onun içinde yer alır.

3. Sosyal olaylar istatistikseldir. Ölçülebilir ve sayısal verilerle ifade edilebilir.

4. Sosyal olaylar ortaya çıkış özelliklerine göre toplumdan topluma değişiklik gösterebilir.

5. Sosyal olaylar aynı toplumda zamanla değişebilirler.

6. Sosyal olaylar kuşaktan kuşağa aktarılabilir.

7. Sosyal olaylar bireysel bilincin dışındadır.

8. Sosyal olay somut, sosyal olgu soyuttur.

2. Toplumun Tanımı

Toplum, belirli bir dönemde ortak ve karşılıklı bağımlılık içinde yaşayan insanlardan oluşan ve birbirini izleyen kuşaklar yoluyla kültürel süreklilik kazanan bütündür.

Toplumun içinde çeşitli gruplar ve grup olmayan topluluklar yer alır. Grup olmayan topluluklar; kalabalıklar, toplumsal yığınlar ve toplumsal kategorilerdir.

a) Kalabalık, Sosyal yığın, Sosyal kategori

Fiziksel yakınlıklarına rağmen, aralarında örgütlenmiş yapısal ilişki ve etkileşimlerle bütünleştirici ve bütünleştirici bağlar bulunmayan insan topluluklarına toplumsal yığın adı verilir.

Toplumsal yığınları çeşitli kalabalıklar oluşturur. Çeşitli nedenlerle bir araya gelmiş insan toplulukları kalabalık adını alır.

Kategori, aralarında herhangi bir bakımdan ilgi ve benzerlik bulunan şeylerin bütünüdür. Toplumsal kategori, fiziki olarak bir arada bulunmadıkları halde benzeri özellik ya da özellikler taşıdıkları için bizim bir arada düşündüğümüz insanlardır.

b) Toplumun özellikleri

1. Toplum, yaşamış ve yaşamakta olan insanların oluşturduğu demografik bir birimdir.

2. Toplum coğrafi bir mekân olgusuyla bağlantılıdır.

3. Toplumu oluşturan bireyler arasında sosyal ilişki ve sosyal etkileşim vardır.

4. Toplumu oluşturan bireyleri bir arada tutan temel bağlar (temel çıkarlar, ortak amaçlar, kültür birliği gibi) ortak unsurlardır.

5. Toplum bağımsız ve en büyük sosyal gruptur.

6. Toplumların sürekliliği toplumdan topluma değişir.

c) Toplumların Tarihsel gelişim açısından sınıflandırılması

Toplumlar tarihsel süreç içinde faklı aşamalardan geçmişlerdir. Emile Durkheim tarihsel gelişimleri açısından toplumları şöyle sınıflandırmıştır.

İlkel Toplumlar

* Klanlar

* Boylar

Toprağa yerleşmiş toplumlar

* Özler (aşiretler)

* Kentler (siteler)

* İmparatorluklar

* Feodal Toplumlar

* Milletler

Klanlar: Totem adını alan kutsal saydıkları bir bitki ya da hayvana tapmışlardır. Klanlarda yazılı hukuk yoktur. Toplum yaşamı totem dininin tabularıyla düzenlenmiştir.

Klanlarda yöneten yönetilenler ayrımı yapılmadığından devlet yoktur, bu yüzden yaygın egemenlik geçerlidir.

Klanlarda ekonomik etkinlik avcılık ve toplayıcılıktır. Bundan dolayı asalak ekonomiye sahiptir. Özel mülkiyet yoktur.

Boylar (Fratriler): Zamanla klanların birleşmesiyle yine göçebe olan boylar oluşmuştur.

Özler (Aşiretler): Toprağa yerleşmiş ilk toplum tipi aşirettir.

Tarım ve hayvancılığın başladığı ilk toplum aşiretlerdir. Sahip olunan her şey aileye aittir.

Devlet kurumu ilk kez aşiretlerde ortaya çıkmış, yöneten ve yönetilenler ayrılmıştır. Bir şef seçilmiş ve yönetme görevi ona verilmiştir. İlk kez kölelik aşiretlerde görülmeye başlanmıştır.

Kentler (Siteler): Aşiretlerin birleşmesiyle kentler ortaya çıkmıştır. Kentlerde çok tanrıcılık ortaya çıkmıştır. Yazılı ilk hukuk kuralları kentlerde uygulanmıştır.

Kentler ticaretin başladığı toplumlardır. Üretim ailelerin gereksinimlerinden fazla yapılmış ve üretilen mallar gereksinimi olan diğer kişilere satılmıştır.

İlk kez el sanatları, dokumacılık, çömlekçilik gibi meslekler ortaya çıkmış, para ilk kez kentlerde kullanılmıştır.

İmparatorluklar: Bazı kentler ekonomik ve sosyal bakımdan gelişmiş ve diğer kentleri egemenlikleri altına almasıyla daha büyük toplumlar olan imparatorluklar oluşmuştur.

Tek tanrıcılık vardır. Dine dayalı hukuk sistemi vardır. Soy (germen) ailesi ve tek eşlilik vardır. İlk endüstri imparatorluklarda başlamıştır. Mesleki işbölümü vardır. Yönetim şekli monarşidir.

Feodal Toplumlar: İmparatorlukların zayıflayıp çözülmesiyle ortaya çıkmıştır. Ülkenin başında kral bulunur. Topraklar senyör adı verilen kişilere paylaştırılır.

Ulus (Millet): Endüstrileşmeyle ortaya çıkan çağımızın toplum tipidir. Uluslar, ortak bir toprak parçası üzerinde yaşayan ortak duygu, düşünce ve kültürü paylaşan insanlardan oluşan toplumlardır.

Ulusların oluşumunda laiklik, demokrasi, özel mülkiyet, eşitlik kadın erkek eşitliği, özgürlük düşünceleri önemli rol oynar

Sosyolojinin Alanı ve Yöntemleri

Sosyoloji, toplumun işleyişini, bunlardan doğan olay ve olguları inceler. Sosyoloji aynı zamanda sosyal grupları, gruplar içindeki insanlar arası ilişkileri, sosyal sistemleri ve sistemler arasındaki bağları araştırır. Sosyoloji, toplumsal olayları bilimsel yöntemle inceleyen, toplumsal olaylar arasındaki nedensellik ilişkilerini araştırarak genel sonuçlar ortaya koyan pozitif bilimdir.

Sosyolojinin Alanı

Sosyolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi

Sosyoloji Okumak

"Sosyoloji okumaya ortaokulda karar vermiştim. Hem de ne karar! Sosyolojiye olan tutkum hiç azalmadı. Sosyolojiyi toplumu, halkı, dünyayı ve Türkiye’yi anlamamı, dolayısıyla dönüştürmeyi de, kolaylaştıracak bir araç olarak görmüştüm. Öyle de oldu. Sosyoloji, bana, her olay ve olguya çok farklı açılardan bakabileceğimi, geniş açıyla bakıldığında olayların ilk anda görünen nedenleri dışındaki nedenlerini görebileceğimi, görmek gerektiğini öğretti.
Örneğin; kahve içmenin, bir sosyoloğun gözüyle bakıldığında, sadece kahve içmek olmadığını; o eylemin kafein ihtiyacını karşılamak gibi biyolojik bir anlamdan uluslararası bir direniş ya da protestonun parçası olmaya kadar çok farklı anlamları olabileceği görülür.
Sosyolog, kimi Batı kültürlerinde kahve içmenin o olmadan güne başlamanın olanaksız olduğu bir ritüele dönüştüğünü; bizde kız isteme ritüelinin bir parçasına dönüşebildiğini; Hollywood filmlerinde yemekten sonra kadın oyuncuyu evine bırakan erkek için, “Bir kahve içmek için yukarı gelmez miydin?” sorusunun bambaşka bir anlamı olduğunu bilir. Herhangi bir kahve markasını, onu üreten plantasyonlarda çocuk emeği sömürüldüğü için, protesto ederek uluslararası bir eylemin parçası olunabileceğini kavrar. Sıradan bir kahve içme eylemine bu derinlikte ve genişlikte bakar.
Üniversitedeki arkadaşlarım, o günlerin sıcak mücadele ortamında, hep kıskandılar sosyoloji okumamı. Onlar mekanik, elektronik, statik, matematik okumalarından koşup gelirken forumlara, panellere, mitinglere; ben Durkheim, Weber, Marx okumalarından kalkıp geliyordum. Bir kopuş hissetmeden, teoriden pratiğe geçer gibi.
Sosyoloji okumanın insana kattıklarını biliyorum. Günlerdir sosyoloji okumuş, sosyolog olmuş melektaşlarımdan mesajlar alıyorum. “Bizler farklı üniversitelerden mezun olmuş ancak şu ana kadar istihdam alanı bulamamış sosyoloji bölümü mezunlarıyız” diye başlıyorlar yakınmalarında.
Son birkaç ayda 250 bin istihdam alanı bulmuş insanımızın da işlerini kaybederek o alanları boşalttığı bir Türkiye’de, sosyologlar sosyolog olarak istihdam edilememenin sıkıntılarını yaşıyor.
“Bugüne gelene kadar kamuda sosyologlar sadece Adalet Bakanlığı’nda Denetimli Serbestlik Merkezlerinde ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme kurumunda istihdam imkanı bulabildiler. Bu imkân da çok sınırlı sayıda kaldı. İlk defa 2005 yılının sonunda sosyolog alımı oldu. Fakat alımların arkası gelmedi ve bu üç yıl zarfında sadece 164 sosyolog istihdam edildi. Bu son alımda da sosyologlara sadece 24 kadro verildi. Oysa, ülkemizde 43’ü Devlet Üniversitesinde ve 20’si Vakıf Üniversitesinde olmak üzere 63 Sosyoloji Bölümü bulunmakta ve bu bölümlerin öğrenci kontenjanı yılda toplam 2.838’i bulmakta. Sadece 2008 KPSS’de puanı hesaplanan sosyolog sayısı 5.091” diyorlar.
Devlet, siz sosyolog oldunuz diye eline diploma verdiği 5.091 kişi için sadece 24 kadro açıyor! Bu nasıl bir eğitim, bu nasıl bir kamu yönetimi ve istihdam anlayışıdır, varın düşünün.
Sosyologlar, çoğu zaman aynı koridorları paylaşarak okudukları psikolog ve sosyal hizmet uzmanı arkadaşlarının istihdam olanaklarıyla kendilerininkini karşılaştırdıklarında büyük umutsuzluğa kapılıyorlar. 2008 yılında KPSS sınavına giren psikologların yüzde 13.4’ü, sosyal hizmet uzmanlarının yüzde 26.4’ü farklı kurumlarda göreve atanırken, 5.091 sosyologdan yalnızca 24’ü, yani binde 4’ü, atanma şansını yakalayabilmiş.
Görünen o ki, sosyoloji okuyorsanız, ya akademik alanda kalacaksınız, ya da işsiz! Oysa, kamuda sosyolog istihdamını gerektiren çok sayıda kurum var. Doğrudan toplumu ilgilendiren, toplumsal olayların içinde yürütülen kamu hizmetlerinin bile sosyologlar olmadan yürütülmesi anlaşılır şey değil.
Umarım siyasi iktidar, parlamentoda temsil edilen ve edilmeyen siyasal partiler, sosyologların feryatlarına kulak tıkamazlar. Sosyolojik bakış açısının katılmadığı kamu hizmetinin, ne kamuya ne de o hizmeti veren kurumlara gereğince yararlı olmayacağını görebilirler!"

Felsefe Nedir?

Aristoteles’in ünlü yapıtı “Metafizik”, “bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler” cümlesiyle başlar. Yine Aristoteles’e göre, insanların duyularını kullanmaktan; örneğin görmekten, işitmekten duydukları zevk bunun en net kanıtıdır. Gerçekten de insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri onun kendisini çevreleyen dünyayı, içinde yaşadığı toplumu, geçmişini ve bütün yanları ile bizzat kendisini tanımak ve bilmek istemesidir. Şimdi bilgi, bilen varlıkla (felsefe dilinde özne veya süje ile) bilinmesi istenen veya bilinen varlık (felsefe dilinde nesne veya obje) arasındaki bir ilişkidir. Bu ilişkide bilinenin mi, yoksa bilenin mi ağır bastığı; bilginin imkânı veya imkânsızlığı, kaynağı, alanı, kapsamı, sınırları vb. türünden sorular felsefenin bilgi teorisi veya epistemoloji diye adlandırılan dalının özel konusunu oluşturur. (Bu konu, site içerisindeki diğer yazılarda geniş kapsamlı olarak ele alınmıştır.)

Felsefe de esas olarak bir tür bilgidir; ama özel bir tür bilgidir. Felsefenin ne tür bir bilgi olduğunu, felsefi bilginin özelliklerinin neler olduğunu anlamak için diğer belli başlı bilgi türlerinden söz etmek gerekir. Bu konuda ele alınacak bilgi türleri ise gündelik bilgi ve bilimsel bilgidir.

Felsefi Düşüncenin Özellikleri Nelerdir?

Felsefi düşünce eleştirel bir düşüncedir; yani kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştiri süzgecinden geçirir. Bu malzeme a) doğrudan doğruya kendisine yöneldiği varlık alanı tarafından kendisine sağlanabileceği gibi b) bundan daha sık rastlandığı üzere bu varlık alanları ile ilgili olarak başka entelektüel etkinlikler tarafından sağlanan malzeme olabilir. Örneğin felsefeci, doğrudan doğruya doğa, tarih, toplum üzerinde eleştirel bir bakış açısıyla düşünebileceği gibi kendi deneyleri, çeşitli bilimler tarafından bu varlık alanlarıyla ilgili olarak kendisine sağlanan veri malzeme üzerine de düşünebilir. Bu son özelliği ile felsefenin bilginin bilgisi veya refleksif bir düşünce faaliyeti olduğu söylenir. Refleksiyon, kendi üzerine dönme anlamına gelir. Burada zihin kendi üzerine dönerek sahip olduğu bilgiler üzerinde düşünür. Gerek empirik hayatın kendisi, gerek herhangi bir sanatın icrası veya bilimler bize bir dizi bilgi verirler. Felsefe, esas itibariyle işte bu bilgiler üzerinde düşünmek, onların temelini ve değerini yoklamak, soruşturmak faaliyetidir.

Felsefi düşüncenin bir diğer özelliği, bilimsel düşünce ile ortak olarak paylaştığı kavram ve soyutlamalar kullanması ve bunların yardımıyla ilkeler ve yasalar ortaya atmasıdır. Bunu da felsefenin genelleyici veya ortak sonuçlara varmak isteyici özelliği olarak adlandırabiliriz.

Sosyoloji Nedir

Sosyolojinin ana konusu toplumdur. Dar anlamıyla Sosyoloji toplumun yapısına, toplumsal kurumlar, toplumsal ilişkiler, sosyal grup, kültür ve bu unsurlardan meydana gelen değişme ve gelişmelerdir. Sosyolojinin amacı, toplumların değişimini, gelişimini, yapısını araştırmak, yapılan araştırma ve açıklamaların ortaya çıkardığı bilgilere genellemeler yapmaktır. Ferde ait sorunlarla ilgilenmez, pozitif bir bilimdir,toplumun bütünüyle ilgilenir, diğer bilimlerle bağlantı içindedir. Sosyoloji; “Toplum Bilimi” veya “sosyal olayların bilimi” ya da “sosyal örgütlenme ve sosyal değişimler bilimi” olarak da bilinmektedir. Sosyoloji, sosyal hayatımızda var olan sosyal gerçekleri (sosyal hadiseler ve olgular), insanların meydana getirdiği grupları, grupların davranışlarını ve sosyal kurumları olduğu gibi inceleyen pozitif bir sosyal bilim dalıdır. Bir başka ifadeyle, sosyoloji, bir takım varsayımlardan çok; var olan gerçekleri ortaya koymaya çalışan, sosyal gerçeğe eğilen bir ilimdir.

Geniş anlamıyla sosyoloji, insanların birbirleriyle kurdukları sosyal münasebetleri, sosyal gruplar, kurumlar ve örgütler arasındaki münasebetleri, toplu eylem, toplu direniş gibi topluluk ve fert davranışlarını, değişik düzeylerde bütün sosyal etkileşim biçimlerini, sosyal yapı özelliklerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme temayüllerini belirli bir yöntem dahilinde inceleyen, sosyal gerçekleri ve süreçleri sistematik ve bilimsel olarak mercek altına alan bir bilim dalıdır.

Sosyoloji, fertten ziyâde toplumun aynasıdır. İnsanın, sosyal diye vasıflandırabileceğimiz bütün davranışları, sosyolojinin ilgi alanına girmektedir. Her ne kadar insan ruhuna pek yakın olan ilgi alanlarını, değerleri ve duyguları ihtiva eden sorunları ele alıyorsa da, sosyoloji, bir şeyin iyiliği veya kötülüğü, uygunluğu veya uygunsuzluğu gibi hususlarda yargıda bulunmaktan uzak durmaya, yani tarafsız kalmaya gayret etmektedir.

SOSYOLOJİNİN TANIMI

Toplum yasaminin olusumunu, kosullarini, isleyisini degisimini objektif bir sekilde sosyal bütünlük içerisinde inceleyen bilim dali olarak bilinen sosyoloji; en genel anlamda, toplum içinde yer alan sosyal gruplari, sosyal siniflari, ekonomik, politik, sosyal, dinsel, ve hukuksal kurumlari; nufusu, örf, adet, deger norm ve inançlari tüm bunlar arasindaki karsilikli iliskileri tüm bu unsurlardaki degismeleri inceler ve açiklamaya çalisir.

Bunlara ilaveten sosyolojinin içerdigi bilgi oldukça genis ve farklilasmis fenomenler alaninin genis bir bölümünü kapsar. Örnegin;aileler, kilise, cami ve mezhepler, yerel ve siyasal birlikler, yerel etnik ve ulusal topluluklar vb. gibi kurumlar içerisinde bireylerin davranislari gibi bireyler arasindaki iliskilerin kaliplari,kurumlar ve topluluklarin isleyisinde yapinin ve otoritenin rolü, topluluk ve kurumlarin gelir ve statü veya saygi ile ilgileri,toplumlarin tabakalasmasi, bireylerin eylemlerinde ve topluluklarin, kurumlarin ve toplumlarin isleyisinde bilissel ve normatif inançlarin rolü gibi…

JOHN LOCKE (1632-1704)

Yasaminin ergin dönemini 17. yüzyilin ikinci yarisinda yasamis, felsefi ve siyasal yapitlarini bu yüzyilin sonlarina dogru vermis olan bir Ingiliz filozofudur. 18. yüzyil içerisinde sadece dört yil yasamis olmakla birlikte fikirlerinin ileriligi ve niteligiyle Aydinlanma çagi düsünürlerinden sayilmistir.

Locke’un genel felsefesi epistemoloji (bilgi kurami) alaninda-ön kabullenmeleri doguran -bilgilerimizin deney- öncesi (a-priori) oldugunu kabul eden feodal aristokratik söylemin dogmatik tutumunun yadsinmasina dayanir. Skolastik felsefenin bilgilerin kaynagini kitabi Mukaddesteki dogmalar olarak kabul edisine karsi Locke bilgilerimizi gözlemlerimize, duyularimiza yani deneye dayandirir. Ayrica zihnimizde dogustan getirdigimiz bilgilerinde varoldugunu söyleyenleri elestirir ve insan zihninin baslangiçta bos bir beyazkagit (tabula rasa) gibi oldugunu ve deneyimle doldugunu söyler.

John Locke insan zihninde dogustan gelen bilgilerin olmadigini söylemekle birlikte mutluluga, iyiye gelen bilgilerin olmadigini söylemekle birlikte mutluluga, iyiye yönelip acidan kaçma duygularinin dogustan geldigini söyler ve ahlak felsefesini, herkesin kendi zevkleri ve mutlulugu pesinde kosmasi gerektigi ilkesine dayandirir ki bu görüsle de “laissez faire” (birakin yapsinlar) felsefesinin tohumlarını atmistir.

Bilgilerimizin deney ile elde edildigini öne süren John Locke uygar toplum öncesinde doga durumunda yasadiklarini kabul ettigi insanlarin, esitliligin, özgürlügün ve mutlu bir hayatin egemen oldugu bu doga durumunu akillara Tanri tarafindan yerlestirilmis bir doga yasasi ile sürdürdüklerini söyler. Insanlarin birbirlerine zarar vermemelerini saglayan ve yasama hakki, özgürlük vb. dogal haklarin korunmasina hizmet eden bu yasanin bir duygu degil bilgi olmasi Locke’un genel felsefesiyle siyaset felsefesi arasindaki çeliskilerden biridir: bir taraftan tüm bilgilerimizin kaynaginin deneyim oldugunu söylemekte diger taraftan siyaset felsefesinde Tanrinin insan beynine kondurdugu bir bilgi olan doga yasasindan sözetmektedir. Yine, genel felsefesine göre bilgilerimizi deneyimden elde ettigimiz Locke bahis siyaset felsefesi olunca hangi deneyimden çikardigini ve hangi tarihsel belgeyle kanitladigini anlayamadigimiz bir “toplum sözlesmesi”nden söz etmekte, doga durumundan uygar topluma geçisi saglayan -ve doga durumundaki insanlar arasinda kolayca savas durumuna yol açabilecek olan “saldirgani yargilama ve cezalandirma hakki”na herkesin sahip olusu ilkesinin dogurdugu kargasalardan kurtulma çabasiyla düzenlenen- bir sosyal sözlesmenin varligi iddiasini tasimaktadir.

Locke, krallarin adem soyundan geldiklerini ve bu yüzden de, kalitimsal bir tanrisal hak elde ettiklerini söyleyenlere, Adem’in soy çizgisinin çoktan yitmis oldugunu söyler. Yönetimin kaynaginin tanrisal hak degil halk oldugunu, insanlarin doga durumundan uygar topluma geçislerini saglayan bir toplum sözlesmesi yapmis olduklarini kabul ederek kanitlayamaya çalisir bu bu sözlesmenin tarihsel gerçekligine dair bir kanitlama çabasina girismez. “bu durumu ile Locke’un sözlesme kurami, Ingiltere’deki anayasal (parlamenter) monarsinin yasalligini savunan ve kendinin siyasal görüslerini ortaya dökmekte yararlandigi hukuksal bir fiksiyondur (yapintidir, uydurudur)

MONTESQUIEU (1689-1755)

Montesquieu’nun siyaset kuraminin aristokrasinin çikarlari üzerine ustalikla kuruldugunu, bir baska deyisle aristokrasinin kazanimlarini korunmasi gerekliligi dogal ve zorunlu sonucuna ulasmayi kaçinilmaz kildigini söyleyebiliriz.

Montesquieu, siyaset kuraminda Locke ve Rousseau gibi spekülatif bir “doga durumu” “doga yasasi” ve uygar topluma geçisi saglayan bir “toplum sözlesmesi” iddiasindan uzaktir ve siyasal düzenlerin ortaya çikisini, siyasal kurumlarin biçimlenmesini iklimsel, çevresel, geleneksel, maddi ve tinsel birçok nedene baglamaktadir. Siyasal sistemlerin olusumu, siyasi, sosyal ve ekonomik kurumlarin varlasmasi konusunda, siyasal düsüncelerinde iklim ve çevresel kosullara yaptigi vurgu, siyaset kurumunun en önemli noktalarindan olup, bu kosullarin belirleyiciligi iddiasi üzeriden, evrensel, her ülkeye uygunluk durumu içinde bulunabilecek bir sosyo-ekonomik sistemin geçerli olamayacagini, her ülkenin kendi kosullarini degerlendirerek, kendine uygun ve özgün bir sistem bulmasi gerektigini söylemektedir.

Montesquieu’nun “kuvvetler ayrimi” ilkesi, 19 ve 20. yüzyil burjuva liberal devlet kuraminin klasik bir örnegini olusturmustur. Montesquieu, kuvvetler ayrimi fikrini 1748 tarihinde yayinlanan Yasalarin Ruhu, adli yapitinda islemistir